preload preload preload preload

Bir Birimizi Anlamak


8th Ekim 2019 Genel 0 Comments

BİR BİRİMİZİ ANLAMAK

“İnsan kendini yalnızca insanda tanır”. Goethe

“Ne kadar bilirsen bil, söylediklerin karşındakinin anladığı kadardır.” Mevlana

İçinde yaşadığımız zor günlerde gerginlik had safhada olunca bir birimizi anlamanın yolu olan iletişim daha da önem kazanmaktadır.

İnsanın milyarca yıl süren evrimde basamakların en üstünde bulunmasının önemli nedenlerinden biri sosyal varlık olmasında yatar.

Sosyal varlık olmasının gereği olarak bir arada yaşayan insanları, diğer bir arada yaşayan sosyal varlık kabul edilen şempanze vb. gibi memelilerden ayıran tarafı toplumsal organizasyonlardaki becerisi, yaratıcılığı ve esnekliğidir. Bu özelliği ona en zorlu koşullara uyum gösterme ve varlığını sürdürme olanağı sunar.

Tüm bunların temelinde insanın insanla ilişkisi yatar ve ilişkinin nasıl olacağını büyük ölçüde belirleyen iletişim…

İletişimi kısaca “bilgi üretme, aktarma ve anlamlandırma süreci” olarak tanımlanabilir. Biraz daha açarsak iletişim; toplum içinde yaşayan insanın kendisini ve çevresini daha iyi tanımak ve başkaları ile uyumlu ilişkiler gerçekleştirmek için duygu, düşünce ve bilginin paylaşılmasını mümkün kılan bir paylaşım süreci olarak nitelendirilebilir.

İletişimde en az iki taraf olması gerekir; çünkü karşılıklı bir şeydir; iki yönlüdür. Bir düşünce duygu ve bilgiyi; sözleri, beden dilini, teknolojik iletişim araçlarını, sembolleri, görselleri vb… iletim aracı olarak kullanıp karşıya aktaran, bir de bu aktarılanları alan, bunları anlamlandırıp, kendi düşünce ve duygularını oluşturarak benzer araçlarla karşıya geri ileten aktarılan vardır. Görüldüğü gibi iletişimde iki tarafta aktaran ve aktarılandır.

Süreç böyle işleyince…

Düşündüğümüz ile söylemek istediğimiz ve söylediğimizi sandığımız arasında olası farklara, söylediğimizi karşımızdakinin duymak istediği ile duyduğu ve anlamak istediği ile anladığını sandığı ve de anladığı arasındaki farklar eklenince iletişim kazaları neredeyse kaçınılmaz hale gelmektedir.

Bu farkları azaltıp; gönül kıran, üzüntüye neden olan, insanları bir birinden uzaklaştıran iletişim kazalarını en aza indirmek mümkündür.

Goethe’nin dediği gibi önce kendimizi insanda tanıdığımızı kabul edip karşıyı dinleme, duygudaşlık kurma, anlamaya çalışma, hoş görme becerilerimizi geliştirerek; önce kendimizi ve sonra onu tanıyacağız. Zira biliyoruz ki yetiştiğimiz çevre, eğitim ve öğretim düzeyimiz, kişilik  özelliklerimiz, rollerimiz, inançlarımız, değerlerimiz, tutum ve davranışlarımız ve en temel olan önyargılarımız iletişim sürecini etkileyen unsurlardır ve bunların yaratabileceği olası bir iletişim kazasını; karşıyı tanıyarak, iletiyi ona göre yapıp ilettiklerini bu tanıma çerçevesinde değerlendirerek engelleyebiliriz.  Ya da en azından kazanın hasarını en azda tutabiliriz.

İletişim kazalarının nedeni sanıldığı gibi fikir ayrılıklarından çok onları ifade ederken doğan duygulardır. Sıradan bir konuyu tartışırken bile bir anda tepkisel biri haline gelebilmemizin sebebi, öfke, çaresizlik, umutsuzluk ya da kızgınlık gibi bir duygunun içine girmemizdir.

O nedenle iletişimde, ne söylediğimiz kadar; nasıl söylediğimiz de çok önemlidir. Algıyı, üslup, içerik kadar, hatta bazen ondan daha fazla etkiler.

Düşüncelerimizi ve duygularımızı nasıl ifade edeceğimize yoğunlaşma, duygularımızı bastırmadan, ama duygunun idaresinde değil de duyguyu kendi idaremizde ifade etme becerilerimizi geliştirmek yukarıdaki bilgilerin gereği gibi durmaktadır.

Yapılan araştırmalar; iletişim sorunlarının çoğunlukla kişilerin baskın karakter olma isteğinden, karşındakini önemsememesinden, kendisini daha önemli hissetmekten, karşıyı önyargılarıyla değerlendirmesinden ve yargılayarak karar vermesinden kaynaklandığını göstermektedir.

İnsan kendini tanıyıp böyle özelliklerini törpülese de yine zaman zaman iletişim hataları yapması mümkün.

Diğer yandan toplumda baskın karakterli insanların varlığı ve bu insanların iletişim hatalarına daha açık olduğu bilimsel gerçeği ne kadar sakınılırsa sakınılsın iletişim kazalarını sıfıra indirmeye olanaklı kılmamaktadır.

Çaresiz miyiz?

Hayır!..

İletişim becerilerine önem verip onları geliştirmek için özel çaba göstererek…

Kafa ve de gönül zenginliğini birlikte geliştirerek -biri olmadan diğerinin etkinliği yoktur-özgüven sahibi bireyler olarak eleştirilmekten çekinmeyerek;  hataları kabul edip özür dilemeyi bilerek…

Bir birimizi daha iyi anlar, iletişim kazalarını en aza çekebilir, olanlarda da hasarı alt seviyede tutabiliriz.

Dr. Nedim İnce

Altınoluk / 08. 10. 2019

  • Yorum Yaz

    * Required
    ** Email