preload preload preload preload

GÜL


29th Eylül 2020 Köşe Yazıları 0 Comments

Kapının tokmağı belirlibir ritimle bir süre çaldı.

İçerden bir sesin;

–Geliyorum, diye seslenmesiyle kapının açılması bir oldu.

Bu zili artık yaptırmalıyım, diye geçirdi içinden, kapıyı açmaya giderken. Zil uzun süre önce bozulmuştu. Kapının üzerinde pirinçten yapılmış eski birtokmak gelenleri bildirmeye yettiğinden mi, tokmağın sesini sevdiğinden mi, gelenleri tokmak çalışlarından tanıdığından mıdır nedir, zilin bozukluğu devam ediyordu.

Her gün ve neredeyse aynı saatte olduğu gibi bugün de kapıyı açtığında narin, derisi incelmiş yer yer yaşlılık lekeleri olan güzel bir elin tuttuğu pembe harika gülle karşılaşacağını biliyordu. İşte o el, o gül ve o çok sevdiği insan karşısındaydı. Nedense yine heyecanlandı ve içten içe bir sevinç duydu. Heyecanını gizlemeye çalışmanın izlerini taşıyan bir sesle içeri buyur etti.

Her zamanki gibi balkonda yer yer verniği dökülmüş, eski ama şirin bambu koltuklara oturdular.  Ev sahibinin yaptığı Türk Kahvesini yudumlarken misafir, kaç zamandır soracağım ama buraya gelince unutuyorum, dedi. Kapıda antika sayılabilecek güzel bir tokmak var. Nereden buldun da kapıya taktırdın. Ev sahibinin gözleri daldı, adeta uzaklardan yardım ister gibiydi. Çocukluğuma gittim, dedi usulca. Sesinde belli belirsiz bir hüzün vardı. Köyümüzde çok güzel bir hanay vardı. Dış kapı tokmağını çok beğenirdim. Sırf ona dokunabilmek, onun sesini duyabilmek için sık sık hanayda oturan akrabalarımı ziyarete giderdim. Onlar bu dünyadan göçtüler, ben de köyden. Bir tatilimde köye gittiğimde hanay viran, hanay öksüz ve yetimdi. İzin istedim ve anı olarak o çok sevdiğim tokmağı aldım. O günden bu yana ben ev değiştirdikçe o da kapı değiştirdi. Onunla adeta çocukluğum taşıyorum yanımda.

Misafir çok yakın bir dostuydu. Doğayı ve insanı seven, sevmekle kalmayıp onlara verilebilecek zararlara karşı mücadele eden; bu yaşına rağmen çevrecilerin eylemlerine katılan güzel bir insandı.

Evinin bahçesini görenlerin ilk aklına gelen şeylerden biri sahibinin tabiatı sevdiği oluyordu.Onun için bahçesinin gözdeleri güllerdi. Onlara gözü gibi bakar, budamalarını büyük bir sevgiyle ve canlarını yaktığını düşündüğünden özür dileyerek yapar, çeşitliliği arttırmak, açma sürelerini uzatmak için her yolunu denerdi.

Öyle pek varsıl biri değildi. Ama onu tanıyanlar farklı düşünürdü. Yetmeyene yettirir, yoku var ederdi. Darda olanı yarı yolda bırakmazdı. İş güllerine gelince ise başka biri olurdu. Onları kimseye vermezdi. Budayarak canlarını yaktım, bir daha yakmak istemem derdi.

İstisnasının olduğunu biliyoruz.

Artık görev mi bellemişti, duyduğu sevgiden mi yoksa her gün görüşme vesilesi olduğundan mıdır bilinmez, onu tanıdığından bu yana her gün güllerinden en güzeliniona götürürdü.

Orta yaşlarda, bir kızı gibi, bir dostu gibi sevdiği, yanında olduğunda kendini çok iyi hissettiği komşusuna…

Kızı gibi severdi dedim ama kızı olmadığı için uygun bir benzetme olmayacak, sizin anlayacağınız sevginin en güçlü hali neyse öyle severdi.

Çevre gönülleriyle yaşadığı bölgenin ormanlarına, topraklarına, suyuna zarar veren maden şirketlerini protesto etkinliğine katılmıştı. Bir kadın takıldı gözüne, orta yaşların sonlarında, sürekli gülen ve hareket halinde olan… Ne güzel bir kadın diye düşündüğü esnada, o sıcak Yaz gününde, soğuk bir şişe suyla çıktı karşısına…

Artık gözünü ondan ayıramıyordu.

Dönüşte aynı minibüse denk geldiler. Hani derler ya “Allahtan başka şey isteseydim.” İşte öyle olmuştu. Laf lafı açınca birbirlerine yakın oturduklarını öğrendi. Kalbi bir anda hızlı hızlı atmaya başladı. Tabii dedi bu yaşta, yazın bu sıcağında bu kadar yorarsan kendini, olacağı buydu. O anda içini kaplayan nedenini bilemediği bir coşkuyla çarpıntıyı unuttu.

Araçtan birlikte indiler. Evinin önünden geçerken bütün cesaretini toplayıp, bahçede bir yorgunluk kahvesi içelim mi, diye sordu. Kadın daveti kabul etti. Bahçeye adım attığında kendini başka bir alemde buldu. Bu kadar rengarenk güzel gülü bir arada görmemişti.Hayret, diye geçirdi içinden, zaman zaman buradan geçerim ama bahçe hiç dikkatimi çekmemiş.

Tanışmışlık kendine bir yol bulmuş usul usul akıyordu.

Yaşlı adamın sevinci görülmeye değerdi. Misafirini bahçeye oturtup içeriye kahve yapmaya yöneldi. Mutfakta ocağın başında arkasında biri olduğu hissine kapıldı. Dönünce misafiriyle göz göze geldi. Bırakın dedi misafiri, kahveyi ben yapayım.

Karısını kaybettiğinden bu yana ilk defa bir kadın mutfağına girmiş ve ona kahve yapıyordu. İçinde bir uçtan bir uca dalgalanan duygularının çalkalanıp durmasına izin verdi ki başka türlü yapacak gücü de kalmamıştı zaten.

Bahçede kahveleri içerken kadın bahçeyi özellikle de gülleri çok beğendiğini söyledi. Adam eşini kaybedeli bir hayli zaman olduğunu, çocuklarının olmadığını, yalnız yaşadığını bir çırpıda anlatıverdi. Kadın giderken elinde en taze ve güzel güllerden bir demet vardı. Adam misafirini uğurlarken güllerin kokusuna karışan kuşların maviye boyadığı gökyüzü altında artık bir başka dünyadaydı.

Gül artık sadece gül değildi. Sevgisinin taşıyıcısı, ifadesi olmuştu. Sevgi ilgi ister, sorumluluk ister, bilgi ister, saygı ister… Bunların hepsini yerine getirmeye başladı. Tüm dikkatini güllerine verdi ve insanüstü bir çaba harcayarak onları daha da güzelleştirdi. Kısa zamanda gül bahçesinin eşsiz olduğu konuşulmaya başlandı ve ünü uzaklara kadar yayıldı.İnsanlar sırf gülleri görmek için gelmeye başladılar.

Artık en heyecanlı günler başlamıştı yaşlı adam için.

Gül zamanıydı.

Gül zamanında her gün en güzel gülü seçerken heyecanı doruk yapar…

Gülü kendi eliyle vermesinde heyecan zirveleri aşar ve yerini karşılıklı birer kahve içerken yerini adını koyamadığı bir duyguya bırakırdı.

Dünyası değişmişti. Gücü kuvveti yerine gelmişti. Sadece o mu neşesini tekrar ele geçirmişti. Derin bir sevgi yaşıyordu; kendini coşturan, enerjisini arttıran, yaşam sevincini besleyen…

Çok mutluydu…

Dr. Nedim İnce

Altınoluk / 28. 08. 2020

  • Yorum Yaz

    * Required
    ** Email