preload preload preload preload

Otizm ve Ötesi


5th Nisan 2019 Genel 0 Comments

Otizm, 1910 yılında, şizofrenin belirtilerini tanımlama için Psikiyatrist Eugen Bleuler tarafından Yunancada kendi anlamındaki autos kelimesinden türetilmiştir. Değişik evrelerden sonra 1960 yılından itibaren bu günkü anlamında kullanılmaya başlamıştır.

Günümüzde otizm dediğimizde anlaşılan şudur:

Otizm, yaşamın ilk üç yılı içinde ortaya çıkan ve yaşam boyu devam eden, sosyal etkileşim, sözel ve sözel olmayan iletişimde problemler, tekrarlayıcı davranış ve kısıtlı ilgi alanları ile kendini gösteren, beyin gelişimini engelleyen karmaşık gelişimsel bir bozukluktur.

Otizm kalıtımsal bir hastalıktır. Yani temelinde bazı genlerdeki bozukluk yatar. Ancak ailevi değildir. Yani anne-babadan çocuğa geçmez. Anne karnında beyin gelişim sırasında genlerde oluşan bir bozulma beyin gelişimini değiştirmekte ve bu da otistik bebeğin doğmasına yol açmaktadır. Genlerdeki bu bozulmanın neden olduğu henüz bilinmemektedir. Çevresel şartları rolü konusunda iddialar olsa da henüz kanıtlanamamıştır.

Otizmin ana özellikleri sosyal etkileşim bozuklukları, iletişim bozuklukları, sınırlı ilgi ve yineleyici davranışlardır.

Otistik bebekler sosyal uyaranlara daha az dikkat eder, başkalarına çok daha az bakar ve gülümser ve kendi adlarına çok az tepki verir. Genellikle göz teması kurmazlar.

Otistiklerin üçte biri ile yarısı arasında bir kısmı gündelik iletişim gereksinimlerini karşılayacak kadar doğal konuşma becerisi geliştiremez. İletişimdeki farklılıklar bir yaşından itibaren gözlemlenebilir. Bu farklılıklar, konuşmaya başlamadan önce anlamsız sesler çıkarmaya başlama döneminin gecikmesi, sıra dışı el hareketleri, azalan heveslilik ve bakıcının sesine, senkronize olmayan tepkiler olarak sayılabilir. İki ve üç yaşından sonra otistik çocukların daha seyrek ve daha az farklı anlamsız sesler çıkardığı, sözcükler ve sözcük grupları söylediği, el hareketlerinin sözlerle daha az bağlantılı olduğu gözlemlenir. Otistik çocuklar daha az istekte bulunur ya da deneyimlerini paylaşır, çoğunlukla başkalarının sözlerini tekrar ederler (ekolali) ya da kişi zamirlerini karıştırırlar. Otistik çocuklar hayal gücüne dayalı oyunlarda ve sembolleri dile çevirmede zorlanabilir.

Tekrarlayıcı hareketler; el çırpma, kafa ve vücut sallama gibi amaçsız olabileceği gibi  nesneleri belirli bir düzende dizmek gibi de bir amaç dahilinde olabilir. Değişikliğe direnç gösterebilir; mobilyaların yer değiştirilmesine karşı çıkma ya da yaptığını yarıda kesmeye karşı çıkma gibi… Bunun yanı sıra aynı yemekleri yemeyi ya da aynı giysileri giymeyi isteyerek bunların değişmesine de itiraz edebilir.

Kendini ifade edememeden olduğu düşünülen öfke nöbetleri normalden oldukça sık görülmektedir. Yapılan bir çalışmada bu oran %60-65 civarında bulunmuştur. Uyku bozuklukları da aynı oranda saptanmıştır.

Otistik çocukların çok azı ileri zekalı ve bazı alanlarda üstün yeteneklidir. Üçte biri normal zeka seviyesindeyken, yarısında orta derecede zeka geriliği, beşte birinde ise ileri derecede zeka geriliği vardır.

Görüldüğü üzere  davranışlar çok geniş bir spektrumu oluşturmaktadır. Tabii ki bu davranışların bir veya bir kaçını gösteren her çocuk otistik değildir. Sayısı, süresi ve şiddeti de önemlidir. Tanı, davranışların sayı, şiddet ve süresini değerlendirmeye yönelik geliştirilen ölçeklerle; gerek aile gerekse çocukla görüşülerek ve uzunca bir zaman harcanarak konur. Bir yaşına kadar bebeklerde de tanı konabilse de kesinleştirilmesi üç yaş civarında olmaktadır.

Yoğun davranış tedavileri ve eğitim otistik çocukların iletişim becerilerini geliştirebildiği, kendine yetebilme kapasitesini arttırabildiği için erken tanı önemlidir. Yine de otizm tanısı alan bebekler erişkin duruma geldiklerinde ancak beşte biri kendine yetecek bir yaşam sürdürebilmekte, geri kalanına değişik derecelerde destek gerekmektedir. Son yıllarda sıklığı artma eğilimi gösteren otizm sıklığı binde ikiyi ( erkeklerde kadınlara göre 4,3 kat daha sık görülür) bularak toplumsal bir sorun olmaya yüz tutmuştur.

Bu nedenle tüm dünyada otizm konusunda farkındalık yaratmak ve otizm ile ilgili sorunlara çözüm bulmaya yönelik çabaları arttırmanın yanı sıra otistik bireylerin toplum tarafından kabul edilmesini sağlamak amacıyla Birleşmiş Milletler Nisan ayını “Otizm Farkındalık Ayı”;  2 Nisan’ı da “Dünya Otizm Farkındalık Günü” olarak ilan etmiştir.

Hoş, ne işe yarayacaksa…

Son yıllarda kendimizi otistik bireylere, dünyayı otistik bir mekana çevirmedik mi?!..

Dr. Nedim İnce

Altınoluk / 04. 04. 2019

  • Yorum Yaz

    * Required
    ** Email