Nedendir bilemiyorum, evlilikle ilgili bir kavram oluştuğundan itibaren, evlenmeyle ilgili tek bir şey vardı kafamda; ‘hayatı paylaşabileceğim’ kişiyi bulursam ki bulamazsam hiç evlenmem, bulduğum anda evlenirim.
O kişinin özellikleriyle ilgili hiçbir ön koşulum yoktu. Sihirli kelimeler ‘hayatı paylaşabileceğim’ idi. Tamamen yaşam içindeki hislerime, sezgilerime bırakmıştım seçimi.
Biraz abartacak olursak, çocuk sayılabilecek bir yaşta, hislerim, sezgilerimle işte bu O dedim. O yaşlarda hisler ve sezgiler kişiye daha çok ait diye düşünürüm; gençliğin isyanı toplumun biçimlendirmesine direndiği zamanlardır zira o zamanlar.
Ya da diyebilirsiniz ki kalemin elinde ya kayır bakalım kendini bu kararın için…
Hayatımızı birleştirirken, hayatı paylaşmaktan öte hiçbir amacımızın olmadığını hayretle anımsıyorum. Ve yine yukarıdaki kendimi kayırdığım cümleye gidiyorum.
Çocuğumuzun bile olmayabileceğinden, biz çocuk için değil, hayatı paylaşmak için bir araya geldiğimizden söz ettiğimiz aklıma geliyor örneğin.
Hayatı paylaşırken; her türlü zorluğa birlikte göğüs gerer, hoşluklarını, mutluluklarını birlikte tadar, yer yer bir birimizden et koparır, yılmak bilmeyen bir birimizi, bir birimize benzetme savaşları yaparken; bir de baktık ki biz birlikte büyürken, çocuklarımızı büyütmeye başlamış ve dördümüz bir birimizi büyütür olmuşuz.
Hadi yine biraz abartayım, çocuk sayılacak yaşta, evlenmenin ve anne, baba olmanın getirdiği acemiliklerin ve hataların olduğunu görüyorum buradan geriye bakınca…
Diğer yandan o acemilikleri, hataları anımsadığımda, pişmanlık duygusunun yoğun olmadığını farkına varmam buruk da olsa bir mutluluk ürpertisi yaratıyor ruhumda…
İzninizle, bunu evliliğimizin temelinde ‘hayatı paylaşmaktan’ başka bir koşulun olmamasına dayandırayım.
Sevginin gerekli ama tek başına yeterli olmayabileceğini anımsayarak;
Müdahale etmeye çalıştığımız ve bir nebze de payımız olan akışa saygı…
Yaşadıklarımızın kendi seçimlerimiz olduğuna dair inanç…
Seçimlerimizin sorumluluklarını almak, sonuçlarından kaçmamak gerektiğine dair kabul ettiğimiz ve uygulamaya çalıştığımız ilke…
Her koşulda bir birimize nezaket ve saygı…
‘Hayatı paylaşmanın’ içini dolduran başlıca şeylerdi birçok başka şeyin yanı sıra…
Tüm bunlar fırtınaları bazen hasarsız, bazen de onarabileceğimiz hasarlarla atlatmamızı sağladı günümüze kadar.
Kayalarda parçalanmaya ramak kaldığımız anlarda da dümeni selamete kırdıran bu anlayışımızdı sanırım.
Beraberliğin 4×4 sağlamlığına kavuşmasının mutluluğunu yaşarken rehavetine kapılmama gayretindeyiz.
Yaşam, bize ‘hayatı paylaşmayı’ güzelleştirmek için sürekli emek gerektiğini öğretti zira.
Emeğimizi esirgemeden devam edeceğiz…
Gittiği yere kadar…
Nedim İnce
17. 09. 2022
Son Yorumlar