preload preload preload preload

Bir Gün Mutlaka


3rd Mayıs 2023 Köşe Yazıları 1 Comment

Her şey arka ayaklar üzerine kalktığımızda başladı. Etrafımızı dört bir yandan daha rahat görür olduk. Bu şekilde artan duyumları işlemek, yorumlamak ve karar vermek için beynimiz daha fazla çalışmak zorunda kaldı ve mecburen büyümeye başladı. Kafatasında sıkışan beynimizin imdadına, ön ayaktan ele evirilen ellerimiz yetişti. Besinleri ellerimizle toplamakla kalmadık, onları küçük parçalara ayırarak çenenin yükünü azalttık. Yükü azalan çene küçüldü ve büyüyen beynimize yer açtı.

Ellerimiz beynimizi büyüttü, beynimiz ellerimizi hünerleştirdi. Aletler yaptık; ilk eşyalarımız sayılan…

Aletlerle alet yapan aletleri geliştirme yanı sıra ihtiyacımızı karşılayan birçok eşya daha üretmeye başladık; avlanmadan, toplamadan farklı, üreten bir emek yer aldı insan yaşamında.

Topluluk üyelerinin hepsi yiyecek için ortaklaşa çalışmak zorunda olunan dönemlerde, emek de ortaklaşaydı, paylaşım da ortaklaşaydı…

Üreten emek bir süre sonra bitkileri, hayvanları evcilleştirdi; daha çok yiyecek üretildi. Artık herkesin yiyecek için çalışmasına gerek kalmadı. İnsanların çoğu üreten emekle yiyecek üretirken, küçük bir azınlık üretim fazlasını depolama, bölüştürme görevini üstlendi ve yiyeceği kontrol ettiği için de topluluğu kontrol etme gücüne sahip oldu: yöneten ve yönetilenler sınıfı çıktı ortaya. Artık topluluk, sınıflı bir topluluktur.

Artan bilgi, gelişen teknoloji, yerleşik hayata geçmeyi, artan gereksinimlere cevap verecek, yiyecek dışında yeni eşyalar üretmeyi mümkün kıldı. Zanaatkarlar sahne aldı. Topluluğun yönetilen kısmında da farklılıklar oluşmaya başladı.

Bilişsel gelişim ihtiyaçlara yetişmek için hızlandı, ihtiyaçlar bu gelişimin hızına hız kattı; bu hız da merakın ebesi oldu.

Kendini, çevreyi, olanları anlama ihtiyacını vücuda getiren merak, mitlere, inanç sistemlerine yol verdi ve nur topu gibi rahiplerimiz ve toplulukta farklılaşan bir insan grubu daha oldu.

Üretim değişik bölgelerde değişik şekilde farklılaştı ve tüketilenden fazlası topluluklar arasında önce takas yoluyla, sonra para denilen değişim aracıyla yer değiştirdi ve ticaret denilen insan eylemi ve de onu gerçekleştiren tüccarlar ortaya çıktı. Yönetilen toplulukta bir sınıf daha oluştu.

Yönetici sınıf artan ve farklılaşan ve de ticaretin nesnesi olmasıyla meta haline gelen üretimle zenginleşti, gücüne güç kattı ve üretim araçlarına el koydu: toprağa, insan emeğine, zamanla gelişen diğer üretim araçlarına.

O zamandan bu yana, son teknolojik gelişmelerin yarattığı işbölümü nedeniyle silikleştirilmeye çalışılsa da, toplumlarda iki sınıf olageldi: Çalışanlar ve çalıştıranlar.

Çalışanlar ürettiklerinin küçük bir kısmıyla ancak hayatını sürdürebilirken, ürettiklerinin büyük bir kısmına el koyan çalışanlar zenginleştikçe zenginleşti.

Tam böyle mi oldu?

Yorumlara açık.

Yoruma açık olmayan, 2022 Dünya Eşitsizlik Raporunda belirtildiği gibi en az gelir sahibi olan yüzde elli ile en çok gelir sahibi olan yüzde on arasındaki gelir farkının kırk kat olduğudur. Bu kıyaslamayı en az gelir sahibi yüzde on ile en çok gelir sahibi olan yüzde on arasında yapacak olursak çıkan fark bir süre uykularımızı kaçırmaya yetecektir.

İnsan çalışan ve çalıştıran olarak ayrıldığından bu yana, çalıştıranlar çalışanların kaytardığını ve hak ettiklerinden fazla kazandıklarını ileri sürerler. Mesela, döneminde İngiltere’nin büyük demir sanayicilerinden biri olan Ambrose Crowley’in 1790 tarihli notu: “Birçok insan tarafından korkunç derecede kazıklandım. İş yerimde sigara içerek, şarkı söyleyerek, gazete okuyarak, kavga ederek, tartışarak, iş yerine uygun davranmayarak kaytarıyorlar ve beni kazıklıyorlar.”(Dört Bin Hafta Kitabı- Oliver Burkeman)

İnsanlık tarihinden, çalışanların kendilerini sömüren çalıştıranlara karşı verdikleri mücadeleyi çıkarırsanız, geriye dişe dokunur bir şey kalmaz.

Sanayileşmeyle daha çok insan bir araya gelmek ve beraber çalışmak zorunda kalınca bu mücadele ve onun yarattığı çatışmalar çok daha fazla can yaktı, çok fazla acı yaydı yeryüzüne.

Ve çalışanların, işçilerin, emekçilerin örgütlenmesinin de temelini attı.

14 Temmuz- 21 Temmuz 1889’da toplanan İkinci Enternasyonal‘de Fransız bir işçi temsilcisinin önerisiyle 1 Mayıs gününün tüm dünyada “Birlik, Mücadele ve Dayanışma Günü” olarak kutlanmasına karar verildi.

1890 yılından bu yana dünyanın dört bir yanında meydanları dolduran çalışanlar, işçiler, emekçiler tarafından aralıksız kutlanmaya başlandı.

Emeğin, mücadelenin, birliğin ve dayanışmanın gücünün tazelendiği, hissedildiği, 1 Mayıs İşçi ve Emekçiler bayramında meydanlar yine doluydu, yine coşkulu, yine umutluydu…

Umudu besleyen, bir gün mutlaka sömürünün ortadan kalkacağına, özgür, eşit, adil ve müreffeh bir dünyada yaşayacaklarına dair inançtı…

Nedim İnce

Ayvalık / 01. 05. 2023

  • Yorum Yaz

    * Required
    ** Email