Ekim ayında yol almaya başladık.
Bağbozumları bitti bitecek. Tarlaların çoğu boşaldı.
Göçmen kuşlar yerlerine çoktan vardılar bile.
Renkten renge giren yaprakların toprakla buluşmaları çok uzak değil.
Ve böyle zamanlarda Atilla İlhan’ın bir şiiri oturur dudaklara:
“söyleşir
evvelce biz bu tenhalarda
ziyade gülüşürdük
pır pır yaldızlanırdı kanatları kahkaha kuşlarının
ne meseller söylerdi mercan köz nargileler
zamanlar değişti
ayrılık girdi araya
hicrana düştük bugün
ah nerde gençliğimiz
sahilde savruluşları başıboş dalgaların
yeri göğü çınlatan tumturaklı gazeller
elde var hüzün..”
Köpek ve kedilere terk edilen tenha sokaklarıyla yazlık kasabalarda, yüksek sesle söylenir olur bu mısralar.
Daha birçok şair kayıtsız kalamaz Hazan mevsimine.
Bir yalnızlık, bir bitmişlik, bir hüzün…
Öyle düşünmüşüzdür. Sonbahar bize hep öyle anlatılmıştır. Toplumsal bilinçaltımız biteviye böyle beslenmiştir.
Sonbaharda farkına varmadan hüzünlenmemiz bundandır.
Bu kadar mı?
Sanki biraz haksızlık ediyoruz Sonbahara.
Bir şeylerin sonu gibi gözükse de yeni şeylerin hazırlayıcısı olduğunu gözden kaçırıyoruz sanki. Sadece İlkbahardan bu yana çalışan, üstünde yaşayan her türlü canlıyı besleyen toprak ananın yorgunluğunu, bir birini beslemiş her türlü canlının ürettiklerini tabiata sunarak tükenişini görüyoruz bu mevsimde.
Oysa ondan ötesi de var.
Yeniden üretmek, yeniden doğmak için dinlenmeye, yenilenmeye, yenilere yer açmak için tükenenlerin, zamanını dolduranların, sahneyi terk etmelerine ihtiyaç vardır.
Tabiatın yeniden doğum için tohumlarıyla toprağı döllediği mevsimdir Sonbahar…
Doğum öncesi sessizliğin adıdır da…
Ve de yenilenmenin ilk adımı…
Sonbahar umuttur…
Yine de;
Gidenler yüzünden midir nedir?
“Elde var hüzün”
Nedim İnce
Hasanbey / 05. 10. 2021
Son Yorumlar