preload preload preload preload

Göl Deyip Geçmeyin


13th Eylül 2022 Köşe Yazıları 0 Comments

Sosyalist dünya adına Kapitalist dünyayla büyük bir mücadeleye giren Sovyetler Birliği’nin kullandığı en önemli araçlardan biri ekonomik büyümeydi.

Ekonomik büyüme uğruna olağan dışı bir hızla arttırılan pamuk ekimine Aral Gölü’nden çekilen su, gölün hızla kurumasının önemli nedenlerinden biriydi. Bir diğeri de gölü besleyen Amu Derya ve Siri Derya nehirlerinin sularının aşırı ve plansız sulama nedeniyle göle ulaşamamasıydı.

Pamuk rekoltesini artırabilmek için plansız sulama projeleri, dünyanın en büyük dördüncü gölü olan Aral’ın yüzde 90’ını kurutup çöle çevirdi.

Sadece kırk yıl süren bu süreç beraberinde ciddi bir ekolojik yıkıma yol açtı.

Aral’ın yüzölçümü daraldıkça bölgeden daha çok böcek ve haşare yaşama imkanı buldu. Aral’ın kurumasıyla bölgedeki iklim de değişti. Yağmurlar azaldı, yeşil alanlar kuraklaştı. Aral’a yakın tatlı su göletleri de Aral’la birlikte kurudu. Aral’ın beslediği bitki örtüsü içerisinde yaşayan antilop sürüleri yeryüzünden silindi.

Kuruyan göl, azalan yağış, artan zararlı böcekler pamuk üretiminin hızla azalmasına yol açtı. Daha çok pamuk derken eldekinden de olundu.

Bir balık deposu olan gölün kurumasıyla çevre halkı ucuz ve besleyici bir kaynaktan da mahrum oldu.

Yıllardır süren gölü eski haline getirme çabaları başaralı olmadı. Olacak gibi de durmuyor.

Atalarımız boşuna dememişler; “yıkmak kolay, yapmak zor”.

Tüm bunları yazma nedenim, önümüzde bu kadar somut bir örnek var iken ülkemizde benzer şeyler yapılması.

Doğal göl uzmanı Dr. Erol Kesici son 60 yılda toplamı Van Gölünün üç katı büyüklüğünde alan eden 70 civarında doğal gölün kuruduğunu, kurutulduğunu saptayarak, gidişin iyi bir gidiş olmadığına dikkat çekmektedir.

Kuruyan göllerin binlerce yıllık ekosistemle birlikte yok olduğundan, yağmur sularıyla tekrar dolsa bile göl özelliğini yitirerek su deposu haline geleceklerinden söz etmektedir.

Yok olan sadece göl değildir. Binlerce senelik ekolojik yapı yanı sıra, bölgesel fauna da mikro iklim de değişmektedir.

Diğer yandan kuruyan göl alanında tarıma açılan topraklar bir süre sonra hızla verimsizleşmekte, değişen mikro iklim ve fauna nedeniyle çevre de tarım ve hayvancılık için elverişsiz hale gelmektedir.

Bölgeye uygun tarım bitkilerinin seçilmemesi,  bölgedeki su kaynakları üzerinde büyük bir baskı oluşturmaktadır.   Örneğin kurak sayılacak bir bölgede oradaki göle güvenerek çok su isteyen bitkilerin seçilmesi gölün idam fermanı gibidir. Tarıma su temini gölün yanı sıra her yıl daha derinleşen artezyenlerle, gölü besleyen akarsularla yapılmaya devam edileceği için gölün kuruması daha da hızlanmaktadır.

Bunlar yetmiyormuş gibi daha çok para kazanmak için kurak sayılacak bir bölgede yer alan ülkemizde bol su isteyen tropikal bitkilerin yaygın bir şekilde ekilmesi ve bunu yaparken sulama teknolojisinin az su tüketecek şekilde geliştirilmemesi, küresel ısınmayla sorun olmaya başlayan susuzluğu daha da arttıracaktır.

Dünya nüfusunun yüzde 40’ından fazlası su kıtlığıyla baş etmeye çalıştığı,  artan kuraklık ve çölleşmeyle birlikte, 2050 yılına kadar her dört kişiden birinin su sıkıntısı çekeceği dünyamızda, ülkemizin benimsediği yanlış su politikasıyla sonsuz bir kaynakmış gibi başvurduğumuz yer altı sularının kendini yenilemesine fırsat vermeden tüketilmesinin sonuçları sadece göllerin kurumasıyla kalmayacak; zamanla tarım için su tükenecek, tarımsal üretimin azalması açlığa, içecek suyun daha da azalması susuzluğa yol açacaktır.

İnsanlar açlıktan susuzluktan bir birini kırmadan önce önlem almak yerine felaket kapıya dayandığında ülkeden göç ederek kurtulmayı düşünenlerin büyük bir çoğunluğu hayal kırıklığına uğrayacak, bunu başararak kurtulduğunu sanan bir avuç insanın yaşayacağı hayal kırıklığı sadece bir süre daha ertelenmiş olacaktır…

Hayır mı?

Ömrü yeten görecek…

Nedim İnce

Altınoluk / 13. 09. 2022

  • Yorum Yaz

    * Required
    ** Email