preload preload preload preload

Hekim Gözüyle


8th Şubat 2022 Köşe Yazıları 0 Comments

Hekimler g(ö)revdeydi. TTB Genel Sekreteri Prof. Dr. Vedat Bulut taleplerini basına şu şekilde açıkladı: “Öncelikli talebimiz toplum sağlığının korunmasına yönelik birinci basamak sağlık hizmetlerinin güçlendirilmesidir. Bunun dışında Covid-19 meslek hastalığı sayılmalıdır, illiyet bağı aranmaksızın bir yasa yapılmalıdır. Sağlıkta caydırıcı bir şiddet yasası çıkartılmalıdır. Sağlık çalışanlarının ücretlerinde en az yüzde 150’lik bir iyileştirme yapılmalıdır.”

Eski bir yazımla devam edelim:

Yaşamında bir tıp doktoru ile kendi hastalığı veya çevresindeki bir kişinin hastalığı nedeniyle iletişime geçmemiş çok az kişi vardır. Bunun yananda hemen her gün gazetelerde, televizyonlarda, eş dost toplantılarında tıp doktorlarından bahsedilir. Gerek dolaylı ve dolaysız kendi deneyimlerimiz, gerekse de iletişim kanallarından aldığımız bilgiler sonucunda hepimizin doktorlar hakkında bir tutumumuz, düşüncemiz vardır. Bir hekim gözüyle benim de söyleyeceklerim var.

Doktorlar insanın sağlığını doğrudan ilgilendiren bir mesleği yapıyorlar. Canı yandığında insanın, ilk akla gelen meslektir doktorluk. “Yetiş doktor acımı dindir, yetiş doktor kurtar canımı!” derler insanlar ve bu feryat doktorlar ile hastalar arasındaki ilişkilere damgasını vurur.

Hekimliğin ilk çağlardaki ilahi özelliği günümüze kadar değişik şekillerde taşınmıştır. Şamanların bilinmezlikten gelen ilahi gücü, günümüzdeki hekimlerde artmış tıp bilgisine dayanmaktadır. Bu özellik hastaların doktorlardan, tıptan beklentilerini yükseltir. “Doktora yetiştirilen, hastaneye yetiştirilen hastanın acıları dindirilecek, yaşamı kurtarılacaktır. Acı dindirilemezse, ölüm engellenemezse hekim, tıp, üzerine düşeni yapmamıştır; ihmal vardır; hata vardır. Hekim, tıp, suçludur” yanılsamasına yol açar. Hastanın hastalığından, tıp bilimin kısıtlılığından, olanakların yetersizliğinden kaynaklanan nedenler pek göz önüne alınmaz…

Doktorlar acıların çoğunu dindirir, ölümlerin bir kısmını engeller, erteler ama önemsenen bu değildir; önemsenen, daha çok konuşulan dindiremediği acılar, engelleyemediği ölümlerdir. Hastalar, hasta yakınları haklılar; tabii ki yanmaya devam eden canları, engellenemeyen ölümleri önemseyecekler, konuşacaklardır. Canı yanması bitenin, ölümü engellenenin artık tıpla bir başka sıkıntıya kadar ilişkisi kalmamıştır. Tüm bunlar hastanın gözünde, toplumun gözünde hekimi “Ne muhtaç etsin, ne de yokluğunu göstersin” konumuna yerleştirmektedir. Muhtaç olunduğunda yerlere göklere sığdırılamayan hekim, muhtaçlık geçtiğinde ya da beklentilere yeterli yanıt veremediğinde kötülenmekten kurtulamamaktadır.

Diğer yandan insanlar hastalandığında, acı çektiğinde büyük bir çaresizlik duygusu yaşamaktadırlar. Çaresizlik duygusuna korku ve kaygı da eklenmektedir. Çekilen fiziksel açılara eklenen bu kadar karışık ve olumsuz duygularla hekime başvuran hasta kontrol duygusunu da tamamen yitirmiştir. Doktora, tıbba bütünüyle teslim olmaktadır. Tüm bunlar ağır bir psişik travmaya sebebiyet verebilir ve bu travmadan kurtulmanın yollarından biri de her şey bittikten sonra hekimin, tıbbın olumsuz yanlarını ortaya koymaktır. Bu şekilde hekime, tıbba tam teslimiyetin açtığı ruhsal yaraları bir nebze onarmak mümkün olabilir.

“Sıfır hata sıfır iş” deyişiyle genelde ifade edilmek istenen, işin olduğu yerde belirli oranda hatanın da kaçınılmaz olduğudur. Doktorlar da bir iş yaptıklarına göre hataları olasılık dahilindedir. Doktor hatalarının faturası doğrudan hastalara çıkacağı için, bu hataların sıfıra yaklaştırılması çok önemlidir. Doktor hatasından canı yanan haklı olarak buna neden olan doktora yüklenmekte ve bir süre sonra bu tavrını tüm doktorlara genellemektedir. Hata tamamen kişiselleştirilmekte ve doktora hata yaptıran çevresel faktörlerin gözden kaçmasana neden olmaktadır. Bunun sonucunda hasta ve doktor baş başa kalmakta, hatanın çevresel etkenleri irdelenmediği için düzeltmeye yönelik bir davranış da geliştirilememekte, hatanın tekrarlanma ihtimali devam etmektedir.

Doktor hatasının birincil sorumlusu hatayı yapan doktordur ve sorumluluğun sonucuna katlanmak zorundadır. Ama bu hatayı azaltmaya yetmeyecektir. Doktora hatayı en alt düzeye indirecek iyi bir tıp eğitimi verilemediyse, mezun olduktan sonra bilgilerini tazelemek için olanaklar sunulmadaysa, kazandığı bilgi ve beceriyi devam ettirip ettiremediği denetlenmediyse, 24 saat nöbet tuttuktan sonra ertesi gün çalıştırıldıysa, günde 24 hasta yerine çok daha fazla hasta bakmak zorunda bırakıldıysa, tıbbi hizmetleri verecek fiziki koşullar yeterince sağlanamadıysa, mesleğini icra ederken tıp dışı kaygılar duymasana neden olacak koşullar yaratıldıysa… gibi daha da arttırılabilecek çevresel faktörler hesaba katılmazsa hatalar azalmayacak ve olan, öncelikle hastaya beraberinde hatayı yapan doktora olmaya devam edecektir.

Bu yazı 2005 yılında kaleme alınmış. G(ö)rev eylemi yapan hekimlerin taleplerine baktığımızda düzeltilecek hala çok şey olduğunu görüyoruz.

Umarım sesleri duyulur, talepleri yerine getirilir…

Hekimler kazanır, hastalar kazanır, ülke kazanır…

Nedim İnce

  • Yorum Yaz

    * Required
    ** Email