preload preload preload preload

Kader Bu Olsa Gerek


8th Ağustos 2022 Köşe Yazıları 0 Comments

Sosyal bir varlık olabilmek, kendimizi tanıyabilmek, toplumun içinde kalabilmek, onun konforundan, koruyuculuğundan yararlanmak için yaptıklarımız, bize yapılanlar takıldı geçenlerde aklıma.

Kuyruk kuyruğa değer misali tesadüfen gözlediğim bir olay çıktı geldi anı sandığından…

Büyükanne olduğunu tahmin ettiğim yaşlıca bir kadın 3-4 yaşında bir kız çocuğunu neredeyse sürükleyerek götürüyordu az ilerideki okul öncesi bir eğitim kurumunun servis aracına.

İki gözünden inci gibi yaşlar süzülen kız, zaman zaman kendini tutan kuvvetli elden kurtulmaya çalışırken bir yandan da sürekli “ben bu gün okula gitmek istemiyorum, eve dönelim” diye büyükannesine yalvarıyordu.

Tahmin edildiği gibi gözyaşları, yakarışlar bir işe yaramadı ve kendi rızası dışında, çaresizliğin acısını yaşayarak servise bindirilerek okula gönderildi.

Yaşı nedeniyle bu yaşadığını arkadaşlarını görünce unutacak, büyüyünce anımsamayacak olsa da yaşadıkları zihninin derinliklerinde kaydedildiği yerde yaşamı boyunca saklanacak.

Bu anı, beni aldı, zihnimin derinliklerinde kaydedilmiş ama bilince doğrudan çıkamayan çocukluk anılarımın neler olabileceğine doğru götürdü; çocuklarımız Ulaş ve Çağdaş’ı büyütürken yaptıklarımıza da…

Bağımsız bir birey olduğunun farkına varan çocuk, eş zamanlı olarak da ne kadar bağımlı olduğunu öğreniyor. Sosyal bir varlık olmanın ve toplumla uyumlu bir yaşam sürmenin ilk bedellerini ödemeye başlıyor. İstekleri, arzuları büyüklerin de toplumdan öğrendikleri kurallara uygunsa, onlarla uyumluysa, yerine geliyor, getiriliyor; değilse…

Çocuk, desteklendiğinden çok engellenerek, kısıtlanarak, çaresizliğinin, güçsüzlüğünün acısı yaşatılarak topluma uyan, uyum gösteren bir birey haline getirilmeye çalışılıyor.

Ne acılar, öfkeler, çaresizlikler, yetersizlikler gömülüyor zihnimizin derinliklerine; topluma uyum adına…

Üstelik yüzbinlerce yıldır birikenler de genlerle, gerek genetik, gerekse epigenetik yollarla kuşaktan kuşağa aktarılarak…

Anımsayamadığımız bu travmaların daha sonraki yaşantımızı büyük oranda etkilediğini söylememiz mümkündür.  Belki de insanoğlunun binlerce yıldır süren ve dinmeyecek gibi de duran şiddet ve de öfkesinin kaynağı da buradadır,

Fiziksel yetersizliğinin zorladığı birlikte yaşamanın, sosyalleşmenin bedelidir belki bunlar insan için; kim bilir…

Antik Yunanlılar bu durumu binlerce yıl önce fark edip  “Procrustes Söylencesi” ile ne güzel anlatmışlar!

Prokrustes, kandırarak evine getirdiği insanları yatağına uzatmakta; kısa gelenleri kol ve bacaklarından çekerek, uzun gelenleri ise keserek, yatağa uyumlu hale getirmektedir…

Yüzbinlerce yıldır insanlar, bir arada yaşamaya mecbur olmak adına, daha doğumlarından itibaren bedeller ödemekte, Procrustes’in çektirdiği derin acıları yaşamakta ve belki de  bu yüzden yetişkinliğinde de derin acılara yol açacak davranışları sergilemekten geri durmamaktadır.

Bağımsızlıkla, bağımlılık; özgür birey olma arzusu ile toplumun bir üyesi olma zorunluluğu arasındaki çözülmesi olası görülmeyen ikilem sürüp gittikçe bu durum da devam edecek gibi durmaktadır.

Kader denilen şey bu olsa gerek…

Nedim İnce

Altınoluk / 06. 08. 2022

  • Yorum Yaz

    * Required
    ** Email