KIRLARI BOŞALTMAYIN
Seneler önce. bir İlkbahar mevsiminde doğup büyüdüğüm köyü ziyaret edip çocukluğumun ve ilk gençliğimin geçtiği kırları, tarlaları dolaştım. Mekanın yarattığı imkanla hafıza galerimde keyifli bir yolculuk yaptım.
Bu yaşantıda hafızama unutulmamak üzere bir an kazındı.
Kırlarda dolaşıyordum. İnsanın tenini hafif ürperten bir bahar rüzgarına henüz sadece ısıtan Güneş eşlik ediyordu.
Yorulmuştum.
Yürümekten, etrafımdaki doğanın sunduğu güzelliklerin ardından koşmaktan, o ana yoğunlaşma çabamdan…
Sırt üstü uzandım baharın bin bir renkli çiçeklerinin ve çimenlerin içine.
Etrafımda uçuşan çeşit çeşit böceğin koreografileri, kanatlarıyla oluşturdukları müzik…
Zaman durmuştu…
Bahtiyardım…
Ta ki yakınımda uzanan ekin tarlasını görene kadar. Tabiatın zenginliği, çeşitliliği, canlılığı yanında uzanan daha başağa durmamış, tek düze, tek tip bir yapıda ekin tarlasının yarattığı kontrast zihnime silinmemek üzere kazındı. Tabiatla ilişkimizi anlatan çarpıcı bir andı zira…
İnsanlar on bin seneye yaklaşan bir süredir çok büyük oranda tarım ve hayvancılıkla besin gereksinimlerini karşılıyorlar.
Artan besin üretimi, artan sayıda insanı besleyebilmesine paralel nüfusun da artmasın yol açtı; daha fazla besin üretimi ihtiyacına da…
Bilim ve teknoloji yaşamın her alanında olduğu gibi tarım ve hayvancılıkta da kendine yer buldu; verimlilik arttı.
Verimlilik artışı Kapitalizm ile birleşince tarımsal üretim ve hayvancılık insanların ihtiyaçlarından koptu, karın peşine takıldı. Adına endüstriyel tarım dendi. Bir yandan üretim fazlası birikti, bir yanda da ona erişecek parası olmayan milyarla ifade edilebilecek aç ve açlık sınırında yaşayan insan.
Çok büyük ölçekli tarım ve hayvancılıkla tabiat tek tipleştirildi. Ormanlar tarla için, hayvancılık için azaltıldı da azaltılıyor. Toprak çatlayana kadar kırbaçlanan at misali yorgun, bitkin düştü, düşüyor, çoraklaştı, çoraklaşıyor. Biyolojik çeşitlik gün be gün azalarak tek tipe doğru gidiyor.
Endüstriyel tarımın baskısıyla, kırsalda kendi besinini üreten, yakın çevresindeki insanları da doyuracak üretim yapan, ihtiyaç odaklı tarım ve hayvancılıkla uğraşan, büyük ölçüde tabiatla uyumlu yaşayan küçük çiftçiler besin üreticiliğinden, besin tüketiciliğine geçtikleri kentlere göç etmek zorunda bırakıldı. Kırlar boşaltıldı. Kalabilenlerin de varlıklarını sürdürebilmek için endüstriyel tarım yöntemlerini kullanmaktan başka çareleri kalmadı.
Tabiatı sadece sanayi ve madencilik ile değil endüstriyel tarım ve hayvancılıkla da hızla tahrip etmeye, küresel ısınmaya yaptığı katkıyla bu tahribatı arttırmaya bu hızda devam ettiğimiz takdirde; açlığa sadece yoksulların mahkum olmadığını anlamamız uzun sürmeyecek.
Kırların tekrar tahkim edilmesi, çiftçilerin endüstriyel tarım yöntemine gereksinim duymadan üretim yapabilmenin koşullarının oluşturulması, gelirlerinin rahat yaşayabilecekleri bir düzeye çıkarılması, köylerin alt yapılarının güçlendirilerek köyde yaşam kalitesinin arttırılması bu gidişi en azından yavaşlatabilir; bunun yanı sıra kentteki mutsuz insanları köyünde mutlu insana dönüştürebilir…
Peki…
Açlık kapıya dayanmadan mümkün olur mu ki?!.
Nedim İnce
Altınoluk / 26. 10. 2021
Son Yorumlar