preload preload preload preload

Mersin’in Lina Nasif’i


15th Ekim 2014 Köşe Yazıları 2 Comments

Sevgili dostum Gülten Kolbaşı, Mersin çarşısında küçük bir işyerinden alış veriş yaparken laf lafı açar ve söz dükkan sahibinin “sen nerelisin?” sorusuna dayanır. Gülten, “Mersinliyim” diye yanıtlar. Ama yanıt tatminkar değildir işyeri sahibi için. “Soracağım soruyu bilirsen Mersinli olduğuna inanırım” diyerek devam eder: “Lina Nasif’i tanır mısın?” Sevgili Gülten’in yanıtı yine bir soru şeklinde olur:” Mersinli bir insan Lina Nasif’i nasıl tanımaz?” Ve ortak birkaç yaşantı parçacığından söz eder. Böylece kuşkuya yer bırakmayacak şekilde Mersinli olduğunu kanıtlar sevgili Gülten.

Lina Nasif, İkinci Dünya Savaşı bitmiş olsa bile sıkıntılarının hala yoğun hissedildiği yıllarda dünyaya ilk çığlığını basar. Baba Tarsus’ta doğmuş, Beyrut’ta büyümüş ve Mersin’e dönmüş yedi dil bilen bir bankacı, anne ise iyi eğitim görmüş bir ev hanımıdır. İkisi de Hıristiyan olsa da biri Ortodoks diğeri Katoliktir.

Babası Lina’nın doğumuna çok sevinir; baba olmuştur hem de çok istediği gibi kız evlat sahibi olarak. Ve daha ilk günlerde kızına duyduğu sevgiyi paylaşmama adına başka da çocuk yapmama kararı alır sevgili karısıyla.

Bir gün maltızda eli yanan Lina’ya eczaneden ilaç yaptırır annesi. Eve gelen baba serçe parmağını yakarak ilacı kendinde denedikten sonra kızına sürülmesine izin verir. Lina’nın, yaşadığı sevgi ortamına verdiği bir örnektir bir önceki cümle.

İlkokula başlayınca aile çevresindeki arkadaşlarına okul arkadaşları da eklenir. Daha önceden evinde duyduğu Hıristiyan, Müslüman laflarını daha sık duymaya başlar. Nedenini tam bilemediği ufak tefek bir takım sıkıntılar yaşar, ama üstünde durmaz. Arkadaşları ile gülüş cümbüş ilkokulu bitirdikten sonra eğitimine İstanbul’da Fransız Kız Koleji’nde yatılı olarak devam eder.

O anne babasını, onlar da Lina’yı çok özlemektedirler. Ancak iyi yetişmesi için bu bedel ödenecektir. Yakın tarihimizin kara lekelerinden biri olan 6-7 Eylül olayları sırasında İstanbul’da öğrencidir. Bu ülkede Hıristiyan olmanın sıkıntılarını derinden hisseder. Daha o zaman karar verir: Mersin’e döndüğünde bir avuç kalmış Hıristiyan yurttaşlarla Müslüman yurttaşlar arasında bir köprü olacak, Mersin’deki zaten bir birlerine olan yakınlığın güçlenmesine ve pekişmesine çaba gösterecektir. Tatillerinde bunu uygulamaya başlamıştır bile…

Hayat Lina’ya acı yaşatmaya kararlıdır. Lise bitmiş, üniversite hayalleri kurulurken babası genç sayılabilecek bir yaşta kalp krizinden bu dünyaya veda eder. Annesiyle baş başa kalan Lina bundan sonra ailesinin geçimini üstlenmek durumundadır. Emekliliğini de göreceği Ziraat Bankası’nda işe böyle başlar.

Lina Nasif bir karar daha verir. Evlenmeyecek tüm sevgisini annesine, kentinin insanlarına hasredecektir. Çabalarını da Hıristiyan ve Müslüman Yurttaşların bir birlerine sevgi ve hoşgörü içinde yaklaşmalarına harcayacaktır.

Müslüman cenazelerinde görürsünüz Lina’yı ve Hıristiyan cenazelerinin organizasyonunun göbeğinde olduğunu da. Müslüman düğünlerinde başköşeye oturtulur, Kilise’deki düğünlerin görünmez kahramanıdır.
Gelin Müslüman, damat Hıristiyan’dır. Genç çiftler ve aileler anlaşır, düğün Kilise’de yapılacaktır. Gelin, babasının kolunda girer Kilise’ye, evlilik töreni yapılır ve eşinin kolunda çıkar. Kız tarafındaki davetlilerde bir huzursuzluk sezer Lina. Derki; “gelin babasının kolunda bir Müslüman olarak girdi Kilise’ye ve törenden sonra eşinin kolunda bir Müslüman olarak çıktı Kilise’den.” Neşe huzursuzluğu kovar ve Lina Linalığını bir kez daha yapmış olur.

Dünyanın birçok köşesinde ayrı dinlerden insanlar bir arada yaşarken nedense mezarları hep ayrı olur, Mersin hariç. Müslüman’ı, Hıristiyan’ı, Musevi’si beraberliğini mezarda da sürdürür. 1999 yılında Kurban Bayramı’nda Lina Nasif bir adım daha atar. Mezarda yan yana yatan atalarımıza bu bayram gününde bu mezarda neden yan yana dua etmeyelim, diyerek Hıristiyan ve Müslüman din adamlarını bir araya getirir. Birlikte dua ederler; adını “Evrensel Dua Günü” koydukları her Kurban Bayramı’nın birinci gününde. Tabii ki organizasyon yükünün hemen hepsi Lina’nın omuzlarındadır; yüksünmeden, coşkuyla taşıdığı…

Annesi, dualarında sürekli yinelediği gibi acı çekmeden, 86 yaşında eşinin yanına uçar. Lina kendini yapayalnız hisseder ta ki tüm Mersin cenazesine katılana, acısını paylaşma yarışına girene kadar. Ve acısı hafifler Mersinlilerin coşkulu sevgisiyle…

Lina Nasif, insanlara, kentine, doğasına duyduğu sevgiyi tablolarına da yansıtmaktan geri durmamakta, kalıcı bir hale gelmesini sağlamaktadır. Yaptığı tabloları sevdiklerine hediye etmek artık neredeyse tutku halindedir onda. Berlin’e Uluslararası Turizm Fuarı’na Mersin’in Turizm Elçisi olarak davet edildiğinde Berlin Büyükelçisi tarafından, fuardaki tüm Türk Görevlilerine götürdüğü hediye. Lina’nın nefis Mersin’i betimleyen tablolarıdır.

Valisinden, belediye başkanına, iş adamından işçisine, mahallelisinden kentlisine, Hıristiyan’ından Müslüman’ına hemen herkesi karşılıksız derin bir sevgiyle bağrına basan, her şeylerine yüksünmeden gönüllü bir şekilde koşan, Lina Nasif, artık Mersin Kentinin de Lina Nasif’idir; yediden yetmişe tüm kentlilerin, kurumların bağrına bastığı…

Tablolarıyla, doğduğu sokağa verilen adıyla, Lina Nasif’in bu sevgi destanı, sonsuza kadar yaşayacak, anımsanacaktır.

Dr. Nedim İnce
Mersin / 13. 10. 2014

  • 2 Kisi Yazmis

  • MICHEL MEREY diyorki?
    Tarih Ekim 15th, 2014
    Yoruma Yanit ver

    KALEMİNİZE SAĞLIK. ASLINDA LİNA İÇİN YAZILACAK VE SÖYLENECEK ÇOK ŞEY VAR FAKAT BUNA NE ZAMAN YETER NEDE SAYFALAR YETER

  • Ahmet diyorki?
    Tarih Ekim 16th, 2014
    Yoruma Yanit ver

    Ancak bu kadar anlatılır. Harika olmuş.

  • Yorum Yaz

    * Required
    ** Email