Üstün Dökmen ülkemizin saygın bilim insanlarından biridir. Psikoloji Bilim Dalında birçok eseri olması, birçok öğrenci ve bilim insanı yetiştirmesi yanı sıra bu bilimin gündelik yaşamdaki uygulamalarının önemli öncü insanlarındandır.
Bunun bir yansıması da Cumhuriyet Gazetesi Pazar ekinde her hafta yazdığı güncel psikoloji yazılarıdır.
16 Ekim 2022 Cumhuriyet Gazetesi Pazar ekindeki yazısının başlığı ‘Ailelerde Muğlak Kayıp’ idi.
‘Muğlak Kayıp’ kavramı Pauline Boss tarafından ortaya atılmış. Öldüğü düşünülen, ancak cesedi bulunamayan, yani öldüğü kanıtlanamayan ve ailede müphem bir geri dönüş bekleyişine yol açan kayıplar için geliştirmiş bu kavramı Boss. Sonra da genişletmiş; bunamayı, boşanmaları, uzaklara gitmeleri de bu kavramın içine almış.
Üstün Dökmen bu kavramı kendi bilgi ve deneyimleriyle zenginleştirerek güzel bir makale yazmış.
Yazının, her okuyanın ilgisini çekecek bilgi ve üsluba sahip olması yanı sıra, benim için de özel bir anlamı vardı.
Babamın dedesi, büyük dedem Osman bu tanıma uyuyordu. Babası Hacı Hüseyin’in savaştan kaçırıp Bulgaristan’dan Gönen’e getirdiği büyük oğlu Osman bu topraklarda Birinci Dünya Savaşına yakalanmış, gittiği savaştan bir daha geri dönmemişti. Künyesi de gelmediği için adı kayıp defterine yazılmış, ailenin ilk muğlak kaybı olmuştu.
Çocukluğumda zaman zaman söz edilirdi Osman Dede’den. Ölmediği, Mısır’da kaldığı, evlenip çok zengin olduğu ve her an dönebileceği söylenir dururdu. Ailede muğlak bir geri dönüş umudu vardı onun yaşayabileceği ömür süresince. Ne şehit idi ne varlığından haberdar idik. Yası da tutulamıyordu, varlığının sevinci de yaşanamıyordu. Muğlak kaybının aileyi uzun süre meşgul ettiğini görebiliyorum şimdiden geriye baktığımda.
İkinci muğlak kaybımız Boss’un kavramı genişletilmiş şekliyle Osman Dede’nin torunu Mustafa Kemal İnce’de oldu.
Babam Mustafa Kemal İnce’nin beyin damar hastalığına bağlı başlayan demansı, ilerleyen yaşına eklenen ciddi sağlık sorunlarıyla hızla arttı. Etrafında tanıdığı insanların sayısı hızla azaldı ve bir süre sonra da kalmadı. Üç seneden fazla bir süre annem Müşerref İnce’nin sevgi dolu sabırlı bakımı altında bu şekilde yaşadı. Kimseyi tanımıyor, neredeyse bakım ve beslenme zamanları dışında sürekli uyuyordu.
Hepimizin kıymetlisiydi, hepimiz onu çok seviyorduk ama bizler onun için yoktuk. Hatta yaşam bile yoktu denecek kadar hayattan kopuktu.
Hem vardı, nefes alıyordu, besleniyordu, orada o yatakta yatıyor, yanına gittiğimizde boş boş gözlerle bakıyor, kısa zamanda sıkılıp gözlerini kapatıyordu.
Hem yoktu, hiç birimizi tanımıyor, bu bir yana iletişim da kurmuyor, adeta sadece son nefesini vermek için yaşıyordu.
Babamız bizim için muğlak kayıptı. Daha nefes alırken elimizden kaymıştı. Ama oradaydı. Yaşadığımız duygular da bir o kadar karmaşıktı. Muğlak kaybı için üzülüyor, aramızda olduğu için de seviniyorduk.
Ölmeden ölmüştü sanki ama ölmemişti işte. Ama geri dönüş umuda da yoktu.
Senelerce bu böyle sürdü. Pandeminin ilk günlerinde alıp vereceği nefesi bitti ve çok sevdiği annemin kucağında son nefesini verdi.
Sevindik bir yandan isteği gerçekleşmişti ama çok da üzüldük. O yatak artık boştu ve dönmemek üzere aramızdan ayrılmıştı.
Yasını tutamadık doğru dürüst; pandemiye yormuştum bunu. Cenaze çok az insanla kaldırılmış, evde kalınamamış, evde okumalar yapılamamıştı pandemi yasakları nedeniyle.
Muğlak kayıp kavramından sonra anlıyorum ki biz babamızın yasını o yatakta olduğu sürece tutmuşuz ailece…
Adı konmadan da birçok filme konu oldu, birçok sanat eserinin de teması, muğlak kayıplar…
Pauline Boss’un ‘Muğlak Kayıp’ kavramını geliştirip bizlerle paylaşan Üstün Dökmen de yaşamıma farklı bir pencereden bakmamı sağlayarak hayatımı zenginleştirdi…
Yaşasın bilim ve sanat!
Yaşasın insanı ve toplumu zenginleştiren bilim ve sanat insanları!
Nedim İnce
Palamut Bükü / 18. 10. 2022
Son Yorumlar