ÖLMEZ AĞAÇ
Küçük bir park gözüküyor evin balkonundan. Üç tarafı yollarla örülmüş bu park bir tarafını da bir yazlık siteye dayamış.
Yolların diğer kıyısında başka sitelerin olduğunu söylememe bilmem gerek var mı?
Parkın ortasında asırlık bir ölmez ağaç, ben deyim üç yüz siz deyin dört yüz yıldır çevresinde olanlara tanıklık eden ve daha yüzlerce yıl bunu sürdürecek olan ölmez ağaç… Bildiniz, bilge bir Zeytin Ağacı.
Taşlardan yapılmış alçak bir setle çevrilen ölmez ağacın yanına gidip sete sessizce iliştim. Bunca asırdır neler gördü, neler yaşadı diye içimden geçiriyor, bunu tahmin etmeye çalışıyorken derin bir iç geçirme işittim, derinlerden gelen… Sağıma soluma baktım, kimseyi göremedim. Sonra o zamana kadar duymadığım bir ses tonu ve rengiyle bir konuşma başladı, şaşkınlığımı daha da arttıran…
Benim neler gördüğümü, neler yaşadığımı merak ediyorsun, dedi o ses ve anladım ki ölmez ağaç dile gelmiş…
Kaç soğuk, kaç sıcak geçti, kaç kez dallarım iri zeytinlerle doldu boşaldı onu siz, hesabı seven, hesapçı sizler hesaplayacaksınız, dedi kırgın bir sesle.
Annem vahşi doğanın kızıymış, kardeşleriyle birlikte beraber yaşarlarmış burada. Bir gün insanlar gelmiş. Annem ve kardeşleri acı çığlıklar atmaya başlamışlar; gövdelerinin üst kısımları biçilip içlerine bir şeyler saplandıkça… Sonra o saplanan şeyin ben olduğunu anlamış annem ve acının yerini sevinç bırakmış, var gücüyle beni beslemiş, büyütmüş.
Ben de annem gibi soğuk, sıcak dinlemeden çalıştım. Dallarımı çoğalttım, büyüttüm onları, meyvelerimle doldurdum, kuşları besledim. İnsanlar geldi; meyvelerim dallarımı aşağılara eğerken, ellerinde sopalarla canımı yaktılar, aldılar dallarımdan zeytinleri.
Öğrendim, zeytinlerimden kuşların, toprağın, börtü böceğin olanlar sadece insanların ellerinden kurtulanlardı.
İnsanlar değişti zamanla, giysileri, konuştukları dilleri değişti.
Değişmeyen dallarım her dolduğunda insanlar tarafından dövülmesi ve zeytinlerimin alınması oldu. Bir de bin bir emekle irileştirdiğim dalların kesilip her sene yeni dallar vermek için çabalarım…
Gördüğüm insan sayısı arttıkça eşek ve atların sayıları azaldı. Bir gün ilk defa işittiğim bir homurtu birçok şeyin değiştiğini hissettirdi bana; bir motorun homurtusu…
Etrafımdaki insanlar yine değişmişti. Senelerce büyümelerine, yaşlanmalarına ve bir daha gelmemelerine tanık olduğum insanlar; altımda ağlayıp, gülen, gizli gizli sevişen insanlar birden kayboldu. Sesleri, şarkıları, küfürleri, öfkeleri duyulmaz oldu. Yeni yeni insanlar vardı dillerini daha önce çok seyrek duyduğum, yeni insanlar.
Ben dallarımı büyüttüm, doldurdum zeytinlerimle; kardeşlerimle çalışkanlığımızdan geri durmadık. Alıştık onlara, sevdiler bizi, sevdik onları.
Sevmez olaydık mı?
Güneşin gövdelerimizi ısıttığı bir günde önce uzaktan değişik bir homurtu ve buna eşlik eden kardeşlerimin çığlıklarını duydum gittikçe bana yaklaşan. Daha yakına gelince gördüm; homurtuyu çıkaran şeyin önünde bir şey dönüyor, gövdemize yaklaşıyor ve bir süre sonra onu topraktan ayırıyordu. Etrafımda kimse kalmadı. Gözlerimi kapadım; buraya kadarmış dedim. Burası yeşil alan onu kesmeyin dediklerini duydum belli belirsiz. Kurtulmuştum ama tek başıma kalakalmıştım.
Yine bir ilk yaşıyordum, etrafımda insanlar artmış, gürültüler dayanılmaz olmuş, hareket baş döndürücü bir hal almış ve bir şeyler yükselmeye başlamıştı.
Ev diyorlardı…
Yazlık diyorlardı…
Para diyorlardı…
Sesindeki hüzün, sevince dönüştü usulca.
Devam etti anlatmaya.
Çok yalnızdım, üşüyordum soğuktan, bunalıyordum sıcaktan, en çok da yalnızlıktan. Bir gün bir insan geldi. Sen burada çok yalnız kalmışsın, dedi. Gördüğün gibi etrafımdaki ağaçları dikti. Sevdi, baktı onlara, şefkatini esirgemedi benden; kırdı insana kötü bakışımı, iyileri de varmış dedim. Artık yalnız değilim ve ısıtıyoruz bir birimizi soğukta, serinletiyoruz gölgelerimizle sıcakta.
Tanık oldum birçok şeye; iyi insanlar da var ve artık inanıyorum zeytinlerim ve ben tanık olacağız daha birçok şeylere.
Biri adımı seslendi, irkildim, sesin geldiği yere doğru baktım. Derin dalmışsın, dedi kaç kez seslendim ancak duydun.
Duydum da bir daha ölmez ağacın sesini duymadım.
Nedim İnce
Altınoluk / 04. 05. 2021
Son Yorumlar