preload preload preload preload

Sabırsız Anlar


31st Mayıs 2022 Köşe Yazıları 0 Comments

An üzerine konuşmak son yıllarda en sık yapılan şeylerden biri oldu. An moda olmadan önce de ilgimi çeken, üzerine kafa yorduğum bir şeydi.

An üzerine ilk konuşmam Sevgili Dr. Mustafa Turgut’un o dönemde belediye başkanlığı yaptığı Silifke Belediye’sinin 2017 de birincisini düzenlediği ‘Edebiyat Festivali’nde oldu. Sonra zaman zaman değişik toplantılarda da bu konu üzerinde söz etmişliğim vardır.

Sevgili Dostum Dilara Nuzumlalı geçen haftaki sabırla ilgili yazıya yaptığı yorumla an üzerine sözlerimin kağıda dökülmesine davetiye çıkardı; iki bölümlük bir yazı çıktı ortaya.

İlkiyle başlayalım, ikincisini de edebiyat ile ilişkisine ayıralım.

An neden ilgimi çekiyor, neden üzerine söz söyleme, yazma gereğini duyuruyorum diye düşündüğümde karşıma iki şey çıkıyor. Bunlardan birincisi okuduğum ve yazdığım kitapları gözden geçirdiğimde ‘an’ların önemli bir yer tuttuğunu görmüş olmam. İkincisi ise okuduklarım ve yazdıklarımla ilgili farkındalığımın, hayatı ‘an’larla sürdürdüğümüzü, daha önemlisi ‘an’larla anlamlandırdığımızı keşfetmeme olanak sağlamış olması.

Mutluluk, başarı, üzüntü, hayal kırıklığı, coşku, kendini değerli hissetme… Bu duyguları yaşamımıza davet eden  ‘an’ların olduğunu görmüş olmam.

Tenessee Williams bundan çok yıllar önce “Size hiç hızla geçip giden ve ardından bakakaldığınız şimdiki an haricinde, yaşam anılardan ibaretmiş gibi geldi mi? Gerçekten salt hatıradır yaşam; geçmekte olan her an dışında.” tespitini yapmış. Biz de yazarın bize açtığı bu yoldan ‘an’ keşfine devam edelim.

‘An’ların toplamı yaşamın kendisinden fazladır. ‘An’ tek başına yaşanmaz zira. O yanına hafıza dağarcığından anılardan ‘an’lar davet eder; bununla yetinmez gelecek ile ilgili planları da alır beraberine ve yaşadığımız o gerçek ‘an’dan çok daha fazlasını yaşatır bize…

‘An’ın bu özelliği yaşam kalitesine önemli katkı sağlar. Bizi şimdinin (yoksa geleceği kurgulamanın mı) kısıtlılığından kurtarır ve bilincin, geçmiş zamanları yeniden ziyaret etmesini mümkün kılar. Bu ziyaret daha çok güzel ve anlamlı anılardır ve oradan ‘an’lar davet eder şimdiki ‘an’a. Ve bu esnada seçtiği hoş ‘an’ların anlamlarını yeniden yaratarak geleceğe de yatırım yapar; gelecekle başa çıkmamızın mümkün olduğu hissini, gücünü yaratan bir güzel ve hoş ve de anlamlı bir geçmişi tekrar oluşturarak…

Hatıralar, bir kutudaki istediğimiz zaman çekip alabildiğimiz fotoğraflar gibi yerli yerinde durmazlar. Zihnimiz onları bellekteki parçalardan ve şu anda bizi meşgul eden şeylerden yeni baştan oluşturur.

Anımsamak aktif bir süreçtir. Unuttuğumuz bir olayı zihnimizde yeniden canlandırırken, saklanan bilgiyi de etkileriz. Şimdiki zaman geçmiş zamanı dönüştürür. Geçmiş zaman da bu güne gelerek ‘şimdiyi’ dönüştürür. Sürekli olarak aslı üzerinde düzeltmeler yapılarak yeniden yaratılan geçmişin önemi yukarıda sözünü ettiğimiz gibi; olumlu ve yüreklendirici, gelecekle baş etmeyi kolaylaştıracak bir şekilde yapılmasından ileri gelir.

Kısaca ‘an’lar sadece şimdide dünü yarına yaşatmaz, aynı zamanda dünü yarına da bağlar; dünü şimdiyi ve yarını bütünleştirir. Daha da ileri giderek belleği göreve çağırmakla kalmayıp bilinci harekete geçiren ‘an’lar için “hayatın akışının temelini oluşturur” çıkarımını yapabiliriz. Bellekten dün çıkagelir, bilinç de geleceğe götürür bizi ‘an’ların şimdideki birleştiriciliğinde…

‘An’lar vardır bir türlü geçmek bilmez, bir asır gibi gelir. 2010 Dünya Erkekler Basketbol Şampiyonası ülkemizde yapılmıştı. Türkiye’nin Sırbistan ile 11 Eylül’de oynadığı yarı final maçında son hücumda attığımız basketle skor 83-82 oldu. Maç bitti diye düşünürken hakemler daha 0.5 saniye var dediler. Sırbistan bu sürede basket yaparsa finale yükselecek, yapamazsa biz. Belki de maçı seyreden hepimizin en uzun ‘an’ıydı; geçmek bilemeyen yarım saniye. Neyse ki Semih atılan pası bloklayarak finale adımızın yazılmasını sağladı.

‘An’lar vardır bir de, bitmesini istemediğimiz, bir yaşam boyu sürmesini dilediğimiz ‘an’lar. Yoklayın hafızanızı, hatırlamanızı bekleyen böyle birçok ‘an’ı bulacaksınız: Sevgilinizle ilk buluştuğunuz, ilk öpüştüğünüz, çocuğunuzu ile kucağınıza aldığınız, dev gibi babanızın kucağına sığındığınız, annenizin ninnisini ağırlaşan göz kapaklarıyla dinlediğiniz, uzun bir hasretlikten sonra dostunuza sarılıp, kucakladığınız, zorlu bir eğitimden sonra diplomanızı elinize aldığınız…

An’lar gelir, geçip, gider. Ne kadar iz bıraktığı sevgili Dilara’nın sorusuyla ilgili olsa gerek:

“Nedim sen bilirsin, sabretmekle an’ı yaşamının ilişkisi var mı?”

Ne dersiniz?

Nedim İnce

30. 05. 2022 / Ayvalık

  • Yorum Yaz

    * Required
    ** Email