“Tuş’şuz telefonlar…
Kolsuz kapılar…
Duygusuz ilişkiler…
Beyin’siz insanlar…”
Sosyal medyada yer alan bir iletide nasıl bir zamanda yaşadığımıza dair satır başlıkları yukarıda yer alanlar.
Eskiye rücu ediyoruz duygusu yarattı bende.
Yazının ilk bulunduğu zamanlara ait bildiklerimizi anımsayın:
Tarım toplumuyla birlikte özel mülkiyet ve artık ürünle tanıştı insan. Sonra da buna sahip olan bunlarla birlikte insanı yöneten kabile şefi, kralı ve onun yöneticisi, bürokratı girdi hayatına. Özel mülkiyeti, artık ürünü kayıt altına almak gerekiyordu; kralı, bürokratı bunu işaretlerle gerçekleştirdi. İşaretler ise yazıya evirildi zaman içinde..
Yazı, kayıtlar dışında da işe yaramaya başladı; anlaşmalar yapıldı devletlerarasında, şiirler yazıldı sevgiliye, övgüler düzüldü egemenlere, ağıtlar acılara yakıldı, destanlar kaleme alındı tanrılara…
Ticaret, yazıyla daha da kolaylaştı ve de yaygınlaştı. Bu dünyayı tanımayı, bilgi üretmeyi mümkün kıldı ve el yazması kitaplar da kuşaktan kuşağa biriktirerek aktarmayı…
Tüm bunlar bir süre sadece kralın, bürokratın, kısaca egemenlerin ayrıcalığında idi, zira yazıyı sadece onlar biliyor ve başkalarının öğrenmesine izin vermiyorlardı. Yazının imkanlarının, siz bunu bilgi diye de okuyabilirsiniz, sağladığı güçle insanları yönetiyor, hükmediyorlardı. İnsanlara da onlar için üretmek ve onlar için savaşmaktan başka bir şey kalmıyordu.
Sanayi toplumunda gelişen teknoloji, bilgi ve beceri gerektirdi; yazı öğretildi ve bir dereceye kadar eğitim toplumun geniş bir kesimine yaygınlaştırıldı.
Bilişim çağında ise çok daha fazla kişinin ulaşabildiği bir şey olurken eğitim; egemenler için olası tehlikesi, toplumsal içeriği boşaltılıp teknik alanda yoğunlaştırılarak azaltıldı.
Eğitimin sosyal içeriğinin yok edilmesi bizi eskiye döndürür oldu: Yazıyı bilmeyen cahillerin yerini; sadece üretim araçları hakkında bilgi sahibi olan, sadece istenileni üreten okuryazar cahiller aldı.
Neredeyse yaşamın vazgeçilmezi olan ve hemen her insanın ulaşabileceği yaygınlığa ulaşan TV, bilgisayar, akıllı telefonlar, internet insanların hayatını kolaylaştırıp gönüllü olarak haz peşinde koşan tüketiciler haline gelmesini sağlayan araçlar oldu.
Bununla da kalınmadı; insanların beynini kullanma gereksinimi üretimin ve tüketimin bir parçası olmaya yetecek seviyeye indirildi ve kullanılmayan her organ gibi dumura uğramaya başladı.
Bir yanda iyi eğitimli, bilgiyi her türlü kullanma becerisini geliştirmiş ve insanlara hükmeden azınlıktaki egemenler, diğer yanda çoğunluktaki hükmedilen, üretimin bir parçası, üretilenin tüketicisi, haz peşinde koşan okuryazar cahil insanlar…
Tarihin döngüsü mü.?!
Bilemedim..!
Dr. Nedim İnce
Ayvalık / 19. 04. 2021
Son Yorumlar