TEŞEKKÜRLER SEVGİLİ SELMA SAYAR
Arşivi karıştırırken, malum emekli oldum, zaman bollaştı, sevgili Selma Sayar’ın üçüncü kitabım “Hayatın İçinden Portreler” üzerine yazdığı yazı gözüme ilişti.
Sevgili Dostum Ahmet Leventyürü’nün çıkardığıYerel Gazete, ne yazık ki artık yayımda değil, sevgili Selma ile buluştuğumuz yerdi. Köşe yazılarından başlayan tanışıklık edebiyat ve sanat zemininde dostluğa dönüştü.
Sevgili Selma’nın Mühür Kitaplığı’ndan çıkmış “Sırça Sarayın Serçeleri” isimli bir deneme kitabının yanı sıra “Düşüyorum Tut Elimi” adlı insanın içini ısıtan öykülerle dolu bir de öykü kitabı bulunmaktadır.
Gözüme ilişerek, yazının, beni tekrar gün yüzüne çıkar davetini kabul edip okumanıza sunuyorum:
“Büyük insanlığın trajik hikâyesi; yedisinde işe gider, yirmisinde evlenir, kırkında ölür.” Ya Nazım’ın anlattığı bu insanların trajik yazgısıyla kesişmeyen veya onların dışında, hayatı farklı yaşayan, hayatla, sistemle, düzenle sorunsalı olan, sorgulayan, ağlayan, gülen, kısacası bunları bütünlüklü yaşayanları nasıl anlatmalı, nasıl yazmalı? Bu sorunun kısmi yanıtlarını “Hayatın İçinden Portreler” i okurken bulabiliyoruz.
Zamanı üreterek tüketen kimi insanları uzaktan izlemek keyiflidir. Hayatı nasıl yaşadıklarını, örneğin; üretirken bile, eşzamanlı olarak işine, eşine, çocuklarına, çevresine, nasıl ve ne kadar zaman ayırıp, ilgi gösterdiklerini, daha doğrusu bu denge meselesini nasıl çözdüklerini merak edenlerdenim ben. Neyi ne zaman okuyup yazdıklarını, kimleri kendilerine örnek aldıklarını, hayatta ulaşmak istedikleri doyumun zirvesinin ne olduğu sorularını sorarım kendime.
Hekimlik ve edebiyat arasında çok yönlü bir ilişkinin olduğunu düşünürüm. Her iki alan da insanlığın evrimsel süreci içinde, insanın iyileşmesine ve gelişmesine olanak ve ortam hazırlar; katkı sunar. Hem ulusal, hem de evrensel alanda ‘hekim yazarlar’, ya da ‘yazar hekimler’ olduğunu biliyoruz. Bunlardan bazıları hem meslekleri olan hekimliği, hem de bir uğraşı olarak yazarlığı eşzamanlı sürdürürler. Bazıları da toplumda hekimliği pek de bilinmeyen profesyonel yazarlardır. Çehov, Cenap Şahabettin gibi…
Yazımın bu uzunca girişi, aslında bir hekim olan ve hekimlik mesleğini sürdüren, ama eş zamanlı olarak da yazan, bir edebiyat dostu Nedim İnce içindir. Aynı gazetelerde yazmanın dışında, ne yazık ki Sayın İnce’yle derin bir sohbetim olmadı bugüne kadar.
Birikimi ve enerjisiyle uzun yıllar edebiyat dünyasında “ben de varım” diyecek bir kalem, soyadı gibi ince bir insan Nedim İnce. İçten, yalın, samimi, ama en çok da yüreğinin sıcaklığını, sevgisini kattığı ‘Hayatın İçinden Portreler’ adlı kitabıyla okurlarını selamladı. O selamı keyifle kabul eden bir okur olarak, bir solukta okudum yazılarını. Okurken zaman zaman duygulandım; ara sıra da şaşırdım. Hatta o anlattığı insanlardan biri olmayı bile geçirdim içimden. Cesaretine hayran kaldım, çünkü yazdığı insanların; iç dünyasını, kişisel özelliklerini yaşanmışlıklarını anlatmak, birikim, beceri hatta özgüven ister. Bahsettiği portrelerin, edimleriyle örnek oldukları kadar, yaşamlarıyla da biraz sıra dışılıkları var. Yazarken, o sıra dışılığı hissetmek ve hissettirmek, kanımca o dünyanın bir parçası olmakla olası!
Kimler yok ki kitapta? Mercedes Sosa, Lina Nasif, Cengiz Bektaş, Türkan Saylan, Fikret Otyam, Nuri Bilge Ceylan, Celal Soycan, Tevfik Sırrı Gür, Nevin Yanıt, Adnan Erkuş, Ahmet Leventyürü ve daha pek çok insan…
Çoğu hayatta değil, ama eserleri hayatımızın her alanında. Sevgi, saygı, üretmek ve paylaşmak, hayal ve umut, güzellik ve estetik, o insanların ortak değerleri. Kimilerinin hayatları çok tanıdık. Öte yandan adını duymadıklarım; bu kitapla tanıma erincine ulaştıklarım da var. Çok azı hayatta. Ne büyük mutluluktur, hayatta olanlar için!
Hayatın İçinden Portrelerde; bilim, siyaset, edebiyat, resim, tıp, hukuk, spor, basın-yayın dallarından bir seçki hazırlamış yazar. Her birini ayrı bir naiflikte ve ayrı bir güzellikte anlatmış. Buna çocuklarını, eşini, anne ve babasını anlattığı yazıları da dâhil. İçtenlik ve vefa, bu kitabın ana damarı. Ne soylu bir davranıştır ki; yazar, hayatına bir şekilde dahil olmuş zamanları, yüreğine dokunmuş anları, kısa süreliğine de olsa paylaştığı kendince önemli anıları not almış; duyarlılıkla, üşenmeden, büyük bir arzuyla yazmış; aynı zamanda tarihin belleğine de not düşerek, bizlerle paylaşmış. Bu anlamlı, anlamlı olduğu kadar önemli ve soylu davranışı kutlamak düşer bizlere…
Yazma yolculuğunda, yolunuz açık olsun; daha nice yapıtlara Sayın İnce…”
Teşekkürler sevgili Selma Sayar, insanın içini ısıtan kalemin hiç durmasın…
Nedim İnce
Hasanbey / 09. 06. 2020
Son Yorumlar