Bahar ne güzel bir mevsimdir. Hele kırlarda hele de köylerde.
Gelin sizi bu hafta köyüme, çocukluğumdaki köyüme, lezzeti hala damağımda çocukluk anılarıma götüreyim.
Doğanın döngüsünde İlkbahar, uyanışın, kendini üretmenin mevsimidir büyük oranda. Açan çiçekler, yeşeren kırlar, yapraklanan ağaçlar, uzaklardan gelen leylekler hep bunun müjdecisidir.
Köylerde de büyük bir hareketlilik başlar; Kışın ataleti yerini Baharın hareketine bırakır. Tarlalar sürülür, tohumlar ekilir, hayvanlar yeşil çimenlerle buluşturulur.
Çocuklar ise bir sene önceden sazlıklardan kesip tavan aralarında sakladıkları kargıları görmek için sabırsızlanmaya başlarlar. Havalar yeterince ısınır ve baharın o nefis esintisi kendine hissettirmeye başlayınca heyecan iyice artar: kargılar yeterince kurumuş mudur?
Ve uçurtma zamanıdır.
Zaman uçurtmanın mevsimi bahardır.
Kargılar tavan aralarından indirilir, kınnaplar sedir altlarından çıkarılıp balmumundan geçirilir. Bakkal işini bilir; rengarenk yağlı kağıtları çoktan hazır etmiştir. Harçlığı olan çocuklar beğendikleri renkleri kapış kapış alır; olmayanlar ise sağlam eski gazete kağıtlarının peşine düşer.
Kışın iyice kurumuş ve sağlamlaşmış olan kargılar, ölçülüp biçilip dikkatle kesilir. Yapılmak istenen uçurtmanın şekli ve büyüklüğüne göre hazırlanmış kargı parçaları, ortalarından açılan delikten, ağaç dallarından özenle hazırlanmış bir çubuğa yerleştirilir. Kınnap ile bağlanıp sağlamlaştırılır. Uçlara yakın çentiklenmiş kargılar kınnapla bir birine bağlanarak uçurtmanın iskeleti çatılır.
Uçurtmanın iskeleti hazırdır artık. Sıra onu rengarenk yağlı kağıtla giydirmeye gelir. Kağıtlar büyük bir dikkatle kesilir, annelerden kaçırılmış unlardan yapılan hamurlarla iskeletin kınnaplarına yapıştırılır. Artık hayranlıkla seyredilen uçurtma durmaktadır sedir üzerinde.
Şimdi sıra kuyruğuna gelmiştir. Orada da tüm yaratıcılık kullanılır ve renklerin dansı sağlanır rengarenk kağıtlarla. Kuyruk uçurtmanın uçabilmesi için şarttır. Onun sağladığı denge ile düzenli bir şekilde havalanabilir zira… Ağır olursa kuyruk, yük olur, yükselmesini zorlaştırır uçurtmanın; hafif olursa, ilk hafif türbülansta dengeyi sağlayamaz ve fıldır fıldır dönerek uçurtma; yeryüzüne, ağaca, tele, dama, direğe çakılır. Daha çocukluğunun ilk yaratıcılıklarında dengenin önemini kavrarlar tüm uçurtma üstatları.
Kuyruk takılınca bir başka güzellik dolar odaya. Sıra yaratıcılığın sonsuzluğunda uçurtma gövdesinin çeşitli eklerle süslenmesine gelir. Ve güzellikte sınır olmadığı bir kez daha görülür.
Çocuk sabırsızlanır, uçurtma sabırsızlanır, rüzgar sabırsızlanır, gökyüzü sabırsızlanır…
Önemli son bir şey kalmıştır: Uçurtmayı gökyüzünde tutacak kınnabın bağlanacağı gövdedeki üçgenin iyice terazilenmesi… Zira gökyüzüne ne kadar çok yükseğe çıkacağını ve ne kadar dengeli olacağını bu son ayar belirleyecektir.
Bir tören havasında ve büyük bir gururla üretilen uçurtma ile sokağa çıkılır. Gökyüzünü süsleyen uçurtmalar göz ucuyla şöyle bir süzülür ve keyifli bir gülümsemeyle uçurtmanın kuyruğu açılarak bir arkadaşa tutturulur. Kınnap bir miktar açılıp rüzgara karşı koşmaya başlanır. Nazlı uçurtması nazlanmadan gökyüzüne doğru şahlanır; “daha fazla kınnap daha fazla kınnap” diye haykırarak iyice yükselir ve diğerlerinin şenliğine şenlik katar…
Yeryüzünde, ellerinde uçurtmalarının ipleri olan çocukların coşkusu, gökyüzündeki uçurtmalarla buluşur; rüzgar daha bir keyifli eser, dünya daha bir güzel olur…
Dr. Nedim İnce
Ayvalık / 05. 04. 2022
Son Yorumlar