Ne çabuk sabah oldu diye düşündü yatağında gözlerini açtığında. Pencereden içeriye dolan karanlık içini daha da kararttı.
Ruhu sanki fotoselliydi. Işık olursa, hele de denizle, ağaçlarla, kuşlarla dans eden pırıl pırıl bir güneş; canlanırdı. Evrim, güneşi görünce kıpır kıpır olan şu sevimli süleymancıktan bir gen mi hediye etti diye düşünmeden edemezdi böyle durumlarda.
İçinin aydınlanması için biraz daha beklemesi gerekecekti. Her sabah güneş doğmadan düşerdi yollara ve güneşi doğururdu yollarda. Keyfi biraz yerine gelirdi güneşi görünce. Bazen bulutlar onu engellese de orada olduğunu bilmek yeterdi.
Uzun yıllar şansızlığın yakasını bir türlü bırakmadığından yakındı. Aslına bakarsanız biraz abarttığını da bilirdi. Bilirdi bilmesini de yine vazgeçmezdi.
Şansım döndü dedi bir sabah işe giderken, yeni aldığı yeni olmayan arabasının direksiyonunu sıkı sıkı kavrarken; şansım döndü.
Hücum eden kalabalığın sürüklemesiyle bindiği sıkış tepiş otobüslerden kurtulmuştu artık. Çok mutluydu mutlu olmasına da içine şu yumruk gibi oturan boşluk olmasa…
İlk günlerin sevinci geçti.
Arabasız günler silindi gitti hafızasından; o doğduğundan bu yana o direksiyonun başındaydı sanki…
İçindeki anlam vermediği eksikliğin sesini duydu o zaman. O ses, otobüsle işe giderken sabahları tek eğlencen insanların yüzlerine, davranışlarına bakıp ne düşündükleri, ne hissettikleri üzerine tahmin yapıp hikayeler uyduruyordun, diyordu…
Gerçekten de öyle yapıyordu. Kurdukça, yüzünü güldüren, içini ısıtan, günün kasvetinden katlanır kılan hikayeler uydururdu her sabah; gün için de yaşadığı tatsızlıklar pek umurunda olmuyordu bu sayede.
Araba hızlı akan hayatını daha da hızlandırmıştı. Artık gözlem yapacak, hikaye uyduracak zamanı kalmamıştı. Bir şeyler yaşıyordu ama ne olduğunu kendi de pek fark edemiyordu. Otobüse binerken kendini içine sürükleyen kalabalıklar gibi hayatın hızlanmış anaforlarına kapılmış gidiyordu.
Bir gün, biraz hızlansaydım sarı ışığı kaçırmaz, kırmızıya yakalanmazdım diye düşündüğü bir anda; ışığın yeşile dönmesini beklerken eski alışkanlığı nüksetti. Etrafını gözlemlemeye başladı.
Caddenin solunda kaldırıma bitişik tek katlı bir gecekondular vardı. Işığın hizasında olan evin önünde, kaldırımda, tahta bir sandalye oturmuş sabah güneşinin tadını çıkaran bir ihtiyar adam gözüne çarptı.
Yaşlı adam cebinden törensel bir hareketle sigara paketini çıkardı ve eline bir sigara aldı. Sigarayı yakma konusunda hiç acelesi yoktu ve bir ayindeymişçesine sigarasını elinde evirip çevirip duruyordu.
Tam o anda adamın yanına bir kedi yaklaştı, ayaklarına sürtünmeye başladı. Kedinin bu “beni sev” davetini kabul etti yaşlı adam. Onu bir süre okşadı, daha sonra hiç acele etmeden çakmağını çıkardı ve bir süre daha bir elinde çakmak bir elinde sigara, anın tadını çıkarmayı sürdürdü.
Yaşlı adamın ayaklarına sürtünmeye devam eden kedinin mutlu mırıltısı kendisine kadar gelmese de duyuyor, sıcaklığını hissediyordu.
Yeşil ışık yanda ve ben hareket etmek zorunda kaldı.
O kısa zaman diliminde gördüklerine bir hikaye uydurmak istedi; yapamadı.
Hayat yaşadıklarını zaten öyküleştirmişti…
Nedim İnce
Ayvalık /12. 02. 2023
Son Yorumlar