Öğle arası, şemsiyemdeki yağmurun tıpırtılarının müziğine kapılmış, çarşıda yürürken arkamdan bir ses duydum; “Tatlım neden suya girdin?”, dönüp baktığımda “Ama dedeciğim bilerek olmadı ayağım suyun içine düştü” derken güzel çizmeleriyle hala suyun içinde yürüyen küçük sevimli bir kız çocuğu ile göz göze geldim. Yüzündeki sevinç bilerek suya girdiğini ele veriyordu.
Bu an beni aldı, çocukluğuma götürdü…
Köyümüz ovanın hemen kenarından hafif meyille yükselen bir araziye kurulmuş. Ovaya paralel seyreden ana yol, köyü iki parçaya bölerken, onu dik kesen sokaklar yükseltiden ovaya doğru uzanıyor. Köyde şu anda kanalizasyon olsa da, çocukluğumda her yolun bir kenarında yağmur suyu için açılmış küçük kanallar bulunuyordu. Yağmur yağmaya başladıktan bir süre sonra kırlardan kopup gelen su, bu kanallar vasıtasıyla köyü yukarıdan aşağıya kat eder, ovanın ortasında coşmuş bir şekilde akan çaya katılırdı.
İşte tam o sırada koşa koşa eve gider kara lastik çizmelerimi ayağıma geçirir ve suyun coşkusuna ortak olurdum. Sevincim ve neşem evin büyüklerinden birinin, azarlayarak beni sudan çıkarana kadar sürerdi ki bunun böyle olacağını bildiğimden bu anların uzaması adına geç yakalanmak için elimden gelen her şeyi yapardım.
İşte bunlar olurken yolda büyük büyük çizmeleriyle yürüyen büyük büyük insanlara hayret ederdim: Kimseden azar işitmeden gönüllerince suda yürüme, bu tadı yaşama şansları varken neden yolda yürürlerdi ki…
“Bir gün ben de büyüyeceğim ve kocaman çizmeler alıp yağmurda hep sularda yürüyeceğim” derdim, sevincim elimden alınmış, kös kös eve giderken; “siz büyükler gibi suda yürümenin tadından bihaber olmayacağım…”
Sonra büyüdüm, büyük de çizmelerim oldu. Yağmurlu havalarda sularda da yürüdüm. Ancak suyun coşkusu bana ulaşamadı. Sevinç nedense bir türlü yanıma uğramadı…
Böyle olunca dedim ki kendi kendime “ Su, coşkusunu ancak hala bir nebze masumiyet taşıyan çocuklarla paylaşıyor; bununla da yetinmeyip onu sevinç içinde neşeye boğuyor.”
Çocuklarımızın sevincini, neşesinin kaynağı davranışlarını; kendilerine ve başkalarına zarar verebilecek bir şey olmadığı sürece engellememek gerektiğini; o zaman anladım.
Masumiyetleriyle birleşen coşku, sevinç, neşe; büyüdüklerinde bir daha geri gelmemek üzere onları zaten terk ediyor…
Bırakalım çocuksu neşelerini, sevinçlerini çocukluklarında doya doya yaşasınlar…
Kendi mutsuzluklarımızla onları da mutsuz etmeyelim…
Zaten büyüyünce nasılsa yanımıza gelecekler…
Son yorumlar