1700’lerin sonu, 1800’lerin başında, Rönesans’ın yol verdiği bilim ve teknolojideki gelişmeye eklenen uzak diyarların sömürüsünün zenginliği, Avrupa’da sanayi devrimini başlattı. Artık yeni bir çağ vardı.
Osmanlı İmparatorluğu, yeni çağı ıskaladıkça daha çok gerilere düşmeye, sıkıntıları artmaya başladı. Yenilikçi padişahlar, bunun farkına varan devlet adamlarının da önerilerini dinleyerek çağı yakalamaya çalışan reformlar yapmaya çalıştılar.
II. Mahmut yenilikçi bir padişah olarak birçok yeniliğe imza attı. En önemlilerinden biri Yeniçeri Ocağını kapatması, yerine modern bir ordu kurması oldu. Yeni ordu çağın gereklerine göre kurulmaya çalışılırken, çağa uygun eğitilmiş hekimlere de ihtiyaç hasıl oldu.
Medresede eğitim almış Hekimbaşı Mustafa Behçet Efendi’nin önerisini dikkate alan II. Mahmut modern bir tıp okulu kurulmasını buyurdu.
Osmanlıda ilk modern tıp okulu 14 Mart 1827 yılında, Şehzadebaşı’nda, Tıbhane-i Amire ve Cerrahane-i Amire adıyla öğretime başladı. Okulun öğretmenleri ya bir hekimin muayenehanesinde ya da medresede, bir hekimin çırağı olarak yetişmişlerdi. Bu nedenle beklenen modern eğitimin verilmesi mümkün olmadı ve okul Galatasaray’a taşındı. Artık Viyanalı Hekim Ambrois Bernard gözetiminde, yabancı öğretmenlerin Fransızca eğitim verdiği Mekteb-i Tıbbıye-i Adliye-i Şahane isimli okuldur. 1843 yılında ilk mezunlarını veren okulun birincisi Salih Efendi, ülke tarihine ilk diplomalı hekim olarak geçer.
1870 yılında sivil tıp okulu da açıldı; Mekteb-i Tıbbıye-i Mülkiye. Yeterince Türk Hekim Öğretmen yetişince, öğrenim dili de Türkçe olur.
1903 yılında Haydarpaşa’daki modern binasına kavuşan Mekteb-i Tıbbıye-i Adliye-i Şahane ve Mekteb-i Tıbbıye-i Mülkiye birleştirilerek, Darülfunun Tıp Fakültesi adıyla eğitimini çağın gereklerine göre sürdürür ve donanımlı hekimler yetiştirir.
1900’lü yılların başları kan revan, ateş içindedir her yer. Yeni ekonomik düzen daha çok daha çok kaynak dedikçe İmparatorluklar bir birinin gırtlağına sarılmaktadır. I. Dünya Savaşı’nın mağluplarındandır Osmanlı ve teslim olur düşmana.
Payitaht 13 Kasım 1918’de işgal edilir. Darülfunun Tıp Fakültesi 3 Şubat 1919’da işgalden payını alır. Dekan Akil Muhtar Paşa öğrenimin sürmesini sağlar yaptığı görüşmelerle. Artık fakültede işgal kuvvetleriyle birlikte yan yana sürmektedir tıp eğitimi ve sürtüşme.
İlk yasak öğrencilerin üniforma giymelerine geldi, bunu toplantı ve üç öğrenciden fazlasının bir araya gelmesi yasağı izledi. Tabii ki direniş gecikmedi: öğrenciler gece entarileri ile dolaşmaya başladı okulda. Yemekte gece entarili, sınıfta gece entarili, bahçede gece entarili…
İşgali içlerine sindirememektedir tıp öğrencileri ve öncüleri Sırrı, Kazım, İsmail, Yusuf Müfit ve Hikmet Boran gizlice toplanırlar. Ses getirecek bir direniş planını üzerine kafa yorarlar. Nasıl yapmalı da toplantı yasağını delmeli ve çok sayıda insanın bir araya gelmesini sağlamalı?
Derler ki okulun 14 Mart’a eğitime başlaması bizim için bir fırsat. İşgal komutanı her yıl 14 Mart’ta Tıp Bayramı kutladığımıza ikna edilir ve bu izin alınırsa gerisi kolay. Plan dekan Akil Muhtar Paşa’ya anlatılır. Aklına yatar ve onun bir parçası olur. İzini alıp toplantıyı düzenler, İşgal komutanı da bayramın davetlisidir.
Tüm tıp öğrencileri, hocaları, diğer fakültelerin öğrencileri ve halk salonu hınca hınç doldurmuştur. Konuşmalar yapılır, toplu fotoğraf çekilir. Bayramın bittiği sanılırken asıl 14 Mart Tıp Bayramı o zaman kutlanmaya başlanır.
Öğrenciler, hocalar ve halk üzerlerine sakladıkları bayrakları çıkarır, hazırladıkları pankartları açar, marşlar söyleyerek yürüyüşe geçerler, işgali protesto eden sloganlar eşliğinde…
Özgürlük bizi karakterimizdir, esarete boyun eğmeyiz diye haykırırlar işgalcilerin yüzlerine. O sırada iki saat kulesinin arasındaki balkona çıkan iki tıp öğrencisi dev Türk Bayrağını İstanbul’un her yanından görülecek şekilde asarlar ve İşgal kuvvetlerine mesajı iletirler: Bayrağımızın özgürce dalgalanmasına asla engel olamayacaksınız!..
Bir özgürlük çığlığı olan ilk 14 Mart Tıp Bayramı üzerinden 97 yıl geçti. Günümüzde yaşanan tüm acılara, kan ve ateşe rağmen bu çığlığı sahiplenip, barış ve dostlukla süsleyerek atmak, tüm sağlıkçıların boynunun borcu olsun!
Son yorumlar