preload preload preload preload

1 Mayıs


1st Mayıs 2018 Genel 0 Comments

Türk Dil Kurumu Türkçe Sözlüğü’ne baktığımızda emek ile ilgili 3 tanıma rastlarız.

  1. Bir işin yapılması için harcanan beden ve kafa gücüdür.
  2. Uzun ve yorucu, özenli çalışmadır.
  3. İnsanın bilinçli olarak belli bir amaca ulaşmak için giriştiği hem doğal ve toplumsal çerçevesini hem de kendisini değiştiren çalışma sürecidir.

Tanımlardan da anlaşıldığı gibi bir şey üretmenin temeli emektir. Emeğin olmadığı yerde üretim de olamamaktadır.

Yine tanımlardan emeğin sadece beden gücü olmadığını, kafa gücünün de emeğin ayrılmaz bir parçası olarak yer aldığını görüyoruz.

İnsanlık kendi evriminin ilk basamaklarından bu yana geliştirdiği her türlü değişimin ardında, ürettiği her şeyin arkasında emek vardır. İnsanlığın iyiye, güzele doğru harcadığı emek bu nedenle en önemli değer olma, kutsal olma hakkını elde etmektedir.

Tarım devriminden sonra kişi tüketiminden fazla üretmeye başladı; artık ürün ortaya çıktı ve bu artık ürüne el koyanlar da…

Ve tarih, emekleriyle üretenlerle, ürüne el koyanların arasındaki mücadeleyi yazmaya başladı.

Başlangıçta toprak sahipleri sadece toprağa sahip değildi, üzerindeki emekçinin de efendisiydi. Sonra o insanı köleleştirdi, onun da sahibi oldu ki bu utanç verici durumun hala yer yer varlığını sürdürmesi insanlığın yüz karasıdır.

Teknoloji devrimi sonucunda üretim kapasitesi artan sanayi çok sayıda insanın emeğine gereksinim duymaya başladı. Üretim araçları çeşitlendi ve sahipleri artık insanın bedenine değil doğrudan emeğine göz dikti. Ücretli emek dönemi başlamış oldu ve sömürünün katmerleşme dönemi…

Kapitalist üretim, emeğin acımasızca sömürülmesiyle hızla arttı. Kapitalizmin ilk yıllarında ki “vahşi kapitalizm” dönemi olarak adlandırılır literatürde, emekçiler son derece zorlu koşullarda çalıştırılıyorlardı. Ücretlerin düşüklüğünün yanı sıra çalışma koşulları elverişsiz, çalışma saatleri çok uzundu. Kırsaldan kentlere göçmüş ya da zorla götürülmüş ve fabrika işçisi olmuş insanların örgütsüzlüğü patronların işini kolaylaştırıyordu. Hoş, günümüzde de dünyanın birçok yöresinde bu durumun devam etmediğini kim söyleyebilir ki?!.

Yaşamın her alanında olduğu gibi gündelik pratik işçilere bu zor durumdan kurtulmak için örgütlenmeleri gerektiğini öğretti. 1856 yılında Avustralyalı işçiler 1 Mayıs gününü günlük çalışmanın 8 saat olmasını dile getirdikleri gün olarak değerlendirmeye başladılar. 1866 yılında Dünya İşçileri Birliği 8 saatlik işgünü için mücadele çağrısında bulundu. ABD’ de 1881 yılında 500 binden fazla işçinin katılımıyla kurulan ‘Örgütlü Meslek ve Emek Birlikleri Federasyonu’ 1886 yılında 1 Mayıs’ta yüzbinlerce işçinin katılımıyla yaygın grevler düzenledi. İstenen 8 saatli işgünüydü. Şikago’daki grevlere kiralık sokak çetelerinin saldırması ile çıkan çatışmalara polis çok sert müdahale ederek grevleri sonlandırdı. Bilanço ağırdı; 4 işçi öldürülmüştü. Bu da yeterli olmadı, çıkan olaylardan işçi liderleri sorumlu tutuldu ve yargılanan 8 işçi liderinden 4’ ü suçlu bulunarak idam edildi.

  1. Enternasyonal 1889’da Paris’te düzenlediği kongrede, Amerikan işçilerinin mücadelesini desteklemek amacıyla dünya çapında gösteriler düzenledi ve 1890’dan başlamak üzere 1 Mayıs’ı da, “Uluslararası Birlik, Mücadele ve Dayanışma Günü” olarak kabul etti.

1890 yılından bu yana Dünya’nın dört bir yanında 1 Mayıs İşçilerin ve emekçilerin bayramı olarak kutlanmaktadır. İşçilerin, emekçilerin bayramı olan 1 Mayıs’lar her zaman bayram tadında kutlanamamaktadır. Emeğin örgütlülüğün ve dayanışmasının oluşturduğu güç kapitalist ülkelerde iktidarları tedirgin etmekte ve çeşitli engeller çıkarmasına, provokasyonlar yapmasına neden olmaktadır.

Ülkemizdeki 1 Mayıs kutlamalarının tarihi şanlı direnişler ve çok acı olaylarla doludur.

DİSK önderliğinde 1976 yılında İstanbul Taksim meydanında 400 binden fazla emekçinin katılımı ile görkemli bir 1 Mayısın kutlanması şanlı direnişlerin önemli örneklerinden biridir. Ancak bu emperyalizme ve onun bir aygıtı olan iktidar sahiplerine korku salmış ertesi yıl yine İstanbul Taksim’de bu kez milyona yakın emekçinin katılımıyla kutlanan 1 Mayıs’a büyük bir saldırı düzenlenerek otuz yedi emekçinin ölmesi ve yüzlercesinin yaralanmasıyla sonuçlanan büyük acıların yaşanmasına neden olunmuştur.   

Emekçiler, 1978 1 Mayıs’ında İstanbul Taksim Meydanında, 1977 yılını aşan bir kalabalıkla toplanıp korkmadıklarını, yıldırılamayacaklarını göstermişlerdir.   

1979 yılında 1 Mayıs’ın Taksim’de kutlanması yasaklanmıştır ve o tarihten bu yana birkaç istisna dışında bu yasak sürmekte; hemen her yıl emekçilerin 1 Mayıs’ı Taksim’de kutlama isteği polisin şiddetiyle engellenmektedir. Ve bu emekçilerin gönüllerinde derin yaralar açmakta ama aynı zamanda da mücadele azmini de bilemektedir.

Gün gelecek emekçinin mücadele azmi iktidarların yasak kararını kaldırmasına yol açacak ve 1 Mayıs’lar İstanbul Taksim Alanı’nda emekçilerin bayramı olarak coşku ve neşe içinde kutlanacaktır

Gün gelecek iktidarlar emeğin iktidarı olacak ve 1 Mayıs’lar Dünya’nın bütün ülkelerinde bir bayram coşkusu ve sevinciyle kutlanacaktır.

Yaşasın 1 mayıs!..

Yaşasın işçinin, emekçinin bayramı!..

Dr. Nedim İnce

 

Ayvalık /  01. 05. 2018Mayıs

  • Yorum Yaz

    * Required
    ** Email