Karabük Spor- Fenerbahçe maçından sonra televizyonda bir yorumcunun sözleri, benzer şekilde ikinci yorumcu tarafından da söylenince, dikkatimi çekti. Her iki yorumcunun da gerek ülkemizde gerekse yurt dışında uzun süreli futbolculuk geçmişleri var. Konu Fenerbahçe farklı galip iken maçın bitimine 8-10 dakika kala yabancı ünlü bir futbolcusunu oyuna alınmasıydı. İlk yorumcu “Ben olsam bu dakikadan sonra oyuna alınmamı kabul etmezdim” dedi. Araya başka konuşmalar girdi ve konu yine buraya gelince ikinci yorumcu da benzer bir cümle kurdu.
Bu değerlendirmelerde ilgimi çeken neydi derseniz; ‘kişiselleştirme’ derim. Her iki yorumcu da maçın o sürecinde o meşhur futbolcunun oyuna alınmasını o oyuncuya hakaret olduğunu düşünüyordu sanırım: “Benim gibi bir oyuncu kenarda oturtulur ve böyle zamanda mı oyuna alınır? Sen benim ne olduğumu bilmiyor musun?”
Gündelik yaşamda da ne çabuk üzerimize alıyoruz birçok şeyi değil mi?..
Yaşadıklarımızın, bir parçası olduğumuz sürecin gereği olduğunu kabul etmekte çoğu kez zorlanırız. Olanları değerlendirirken hayatın bizim merkezimizin etrafında döndüğünü mü düşünürüz bilinmez, ne oluyorsa bize yönelik oluyordur; ‘hesaba katılmıyoruzdur’, ‘değer verilmiyoruzdur’, ‘kıskanılıyoruzdur’, ‘asıl hedef bizizdir’, ‘bizim kim olduğumuzu bilmiyorlardır’, ‘hesabı sorulacaktır’, ‘bu bana yapılamaz’, ‘sırası gelecektir’ ve daha niceleri…
Yaşamın, yeri geldiğinde öznesi, yeri geldiğinde nesnesi, yeri geldiğinde hem öznesi hem de nesnesi olduğumuzu bir türlü kabullenemeyiz; sanırız ve isteriz ki hep öznesiyiz hayatın. Böyle düşünüp böyle bir ömür sürünce dışımızdaki nesnel dünya ile ilişkimiz nesnel olamıyor; öznellik ona yer açmıyor ve bir sürü sıkıntı yaşıyor ve de yaşatıyoruz çevremize… Bundan kaynaklanan yaptığımız bir sürü hatanın sonuçlarına istesek de istemesek de katlanıyor ve doğrudan sorumlu olmayan çevremizin katlanmasına da yol açıyoruz.
Hele de kararlarımızın bir toplumu, bir ülkeyi etkileyeceği yetkide bir yerdeysek, varın sonucunu siz düşünün…
Cumhurbaşkanı Sayın Recep Tayyip Erdoğan, yapılacak cumhurbaşkanı seçimlerinde muhalefetin tek derdinin kendisi olduğunu söylemekte zaman zaman. Cumhurbaşkanlığı adaylarının, halktan, ülkeye hizmet etme sorumluluğunu üstlenmek için yetki istedikleri bir seçim olduğu nesnel gerçeği gözden kaçmakta ve seçim kişiselleşmekte Sayın Cumhurbaşkanı nezdinde…
“İngiltere’de bulunan Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, BBC’ye Türkiye ve dünya gündemiyle ilgili değerlendirmelerde bulundu. Erdoğan, 24 Haziran’da kazanamama ihtimaline yönelik bir soruya “Kazanacak olanlar zil takıp oynarlar, rahat olun. Batı da siz de rahat olun, hele hele BBC çok rahat olsun” diyerek yanıt verdi.”
Basından aldığım yukarıdaki paragraf kişiselleştirmenin bir diğer göstergesi olsa gerek…
Öznelliğimiz gerçeğini dünyanın nesnelliği gerçeğinle uyumlu hale getirebildiğimiz ölçüde; kendimiz ve çevremizle daha barışık bir yaşam süreceğimizi ve bunun hayatı bir nebze daha güzelleştireceğini söylemek kehanet olmaz herhalde…
Dr. Nedim İnce
Altınoluk / 15. 05. 2018
Son yorumlar