AKP hükümeti 2004 yılından bu yana adım adım IMF ve Dünya Bankası’nın projesi olan ve “sağlıkta dönüşüm” adı verilen sağlık sistemini ülkemizde uygulamaya koymaktadır. Temel amacı sermayenin sağlık alanına girip tek bildiği kar elde etmesine ortam sağlamak olan “sağlıkta dönüşüm” sistemi sağlığı git gide ticarileştirmektedir.
Ticarileşen sağlık hizmetleri olayın doğası gereği ticaretin genel kurallarının geçerli olduğu bir alan haline gelmeye başlamıştır.
Ticaretin sağlık hizmetlerine yansıyan bir çok yanı olmuştur. Sağlık hizmetleri gün geçtikçe paralı hale gelmiştir, örneğin eczanelere ödedikleri için, hastalar hala muayene ücreti ödediğinin farkında olmasalar da, muayeneyi paralı hale getirmiştir.
Yine ticaretin ruhuna uygun, hekimler “parça başına” temelinde yükselen performans sistemi ile ücretlendirilmektedir: ne kadar hasta muayenesi o kadar ücret, ne kadar ameliyat o kadar ücret…
Bunun sonucunu SES Genel Başkanı Bedriye Yorgun, şöyle ifade etmektedir: “Performans öncesi kamu hastanelerindeki hasta sayısındaki artış oranı yüzde 2-4 düzeyindeydi. Performans sistemine geçildiği 2004’te yüzde 32 artış oldu. 2005 yılında ise yüzde 81 ile zirveye ulaşıldı… Performans ile birlikte sezaryen ile doğum oranı 45.2’ye yükseldi… Ameliyat sayısı, performans öncesi 2002 yılında 1.5 milyon iken, bu rakam 4.5 milyona, yani tam üç katına çıktı. Kutu bazında ilaç tüketimi 750 milyondan 1.5 milyar kutuya çıktı.”
Deniyor ki; doktorlar Hipokrat yemini etmiş ona sadık kalsın. Hangi ortamda? Ticarileştirdikleri ve kendisinin kurallarından başka kural tanımayan ticari sağlık ortamında. Sorun ticari sağlık ortamında iken ve sorumlu olan bunu yaşama geçiren AKP hükümeti iken, bu ortamın dayattığı davranışları sergileyen hekimler, sağlık emekçileri, sistemin yarattığı problemler nedeniyle suçlanmakta; hedef saptırılmaktadır.
Hekimler ve sağlık emekçileri kendi emekleri ve hasta cepleri üzerinden sermayenin karına kar kattığı; AKP hükümetinin yürürlüğe koyduğu “sağlıkta dönüşüm” projesine karşı durmaktadırlar.
13 Mart’ta Ankara’da on binlerce doktor “Doktorlar tüccar değildir” çığlığını tüm ülke sathına duyurdu. On binlerce sağlık emekçisi tek ses halinde “Ticarileşen sağlık hizmetleri öldürür” diye haykırdı.
Doktorlar, sağlık emekçileri TTB ve Tabip Odaları önderliğinde, 19-20 Nisan’da da emekten gelen güçlerini kullanarak “doktorlar tüccar değildir” haykırışını tüm Türkiye’nin duyması için greve gitmiştir.
Mustafa Sönmez Cumhuriyet Gazetesi’ndeki köşesinden 18 Nisan’da şöyle seslenmektedir: “İnsan sağlığı üstünden yapılan ve fırsat bulunursa daha da arttırılacak bu sömürüye, Hipokrat yeminine sadık, insaf sahibi, vicdanlı hekimler, diğer sağlık çalışanları karşı duruyorlar. Amaçları, bu hayâsız çarkın dişlisi olmamak ve kendilerine biçilen role karşı çıkmak. Talepleri, güvenceli bir iş, güvenceli gelir, mesleki bağımsızlık/klinik özgürlük, sağlıklı koşullarda, şiddetin olmadığı ortamlarda çalışma… Bu talepler bütünüyle hastaların da yararına.”
Ve devam etmektedir: “Kendini mutsuz hisseden bir hekimden, hastaya ne fayda gelir? 19-20 Nisan’da hekimler üretimden gelen güçlerini kullanarak bütün bu rezillikleri protesto edecekler. Hastanelerde g(ö)rev yapacaklar. Onları destekleyelim, omuz verelim…”
Umarım verilen omuzlarla büyük bir olgunluk içinde; sağlık emekçileri ve hastalar için ve de hastaları mağdur etmeden geniş bir katılımla gerçekleştirilen bu g(ö)rev; “sağlıkta dönüşümü” tersine çevirmenin ilk adımın attırır ve sağlık ticarileşmeden kurtarılarak tekrar insanın doğal hakkı konumuna getirilir.
Dr. Nedim İnce
Altınoluk / 19.04.2011
Son yorumlar