Dünya’da iki tarih ‘Dünya Barış Günü’ olarak kutlanmaktadır. Yaygın olanı ve halkların kutladığı 1 Eylül, Birleşmiş Milletlerin kabul ve ilan ettiği devletlerin kutladığı 21 Eylül.
1 Eylül 1939 Almanya’nın Polonya’ya saldırarak II. Dünya Savaşı’nı başlattığı tarih. Büyük yıkımlara ve milyonlarca insanın ölmesine yol açan bu felaketin tekrarlanmaması adına 1 Eylül ‘Dünya Barış Günü’ olarak kutlanmakta. Savaşın yıkımları bir kez daha gözler önüne serilirken kalıcı barış için temenni ve öneriler dile getirilmektedir.
Birleşmiş Milletler Genel Kurulu, 1981’deki 57. birleşiminde, “Genel Kurul’un açılış günü olan her Eylül’ün üçüncü Salı gününü “Uluslararası Barış Günü” ilan etmiş; yıllar sonra, 2001’de 21 Eylül’ü ‘Barış Günü’ olarak kabul ve ila etmiştir.
Birleşmiş Milletler, ‘Barış Günü’nde, dünya çapında çatışmaların önlenmesi ve barışın tesisi yolunda bilinçlenmeyi amaçlıyor. Her 21 Eylül’de, Birleşmiş Milletler Merkezi’ndeki “Barış Çanı” çalınıyor. Savaşlardaki insani kıyımın anısına Japonya tarafından yaptırılan bu çan, dünyanın tüm kıtalarından çocukların bağışladıkları bozuk paralarla üretilen Çanın üzerine, “Çok Yaşa Mutlak Barış” yazısı kazılıdır.
Yaklaşık beş bin yıllık yazılı insanlık tarihinde savaşsız geçen yıl sayısının 317 olduğu tahmin edilmektedir.
Bu gerçek, savaşın insanlık tarihi kadar eski ve insanın özünden, doğasından kaynaklanıyor önermesini akla getirmektedir.
Biraz daha gerilere gidildiğinde bu önerme de sallantıya girmektedir. Yüzbinlerce yıl öncelerdeki buluntular insanların kendilerini başka insanlardan korumak için bir çabaya girmediklerini göstermektedir zira…
Özel mülkiyet, sınıflı toplum, devlet, gurup otoritesi vb… birçok neden şiddetin, kitleselleşmiş halinde de savaşın nedenleri arasında sayılmıştır. Daha insan odaklı olan görüşler de insanın özünde saldırganlık olduğu ve her koşulda bunu sergilemekten geri kalmadığı şeklinde çeşitli savlarla şiddeti, savaşı açıklamaya çalışmaktadır.
Bu açıklamaların hepsinde gerçek payı vardır. İnsan doğanın karşısındaki güçsüzlüğünü, beynini kullanarak, bir araya gelip sosyal bir yapı kurarak karşılamaya çalıştı.
Sosyal bir düzen başlangıçta karnını doyurmak ve güvenliği sağlamak iken, gelişen üretim araçlarının oluşturduğu üretim ilişkileri sosyal örgütlenmeyi de farklılaştırdı, karmaşıklaştırdı.
Bu farklılaşmanın, karmaşıklaşmanın doğurgularından biri ne yazık ki şiddet ve savaş oldu. Daha uzun süre de devam edecek gibi duruyor.
İnsanlık şiddet ve savaşı besleyen koşulları ortadan kaldırmak için çaba göstermeli bir yandan ve bunun bir parçası olmamak için bireysel bir karşı duruş davranışı göstermeli diğer yandan…
Yine de şiddetsiz, savaşsız bir dünyaya daha çok var gibi duruyor…
Kıyamet filmlerindeki bir sonla yeryüzünde kalırsa bir avuç insan; belki şiddetsiz, savaşsız bir dünya kurabilirler yeniden?
Kim bilir?!.
Dr. Nedim İnce
Altınoluk / 04. 09. 2018
Son yorumlar