Son yüzyılın en sıcak Yazlarından birini yaşadığımız şu günlerde güneşin zararlarından sık söz edilir oldu.
Yaşamın kaynağı olan güneş böyle bir suçlamayı hak ediyor mu dersiniz?
Canlı olmanın birinci şartı, dışarıdan aldığı enerjiyi, yaşam enerjisine çevirebiliyor olmasında yatar. Bu şarttır ama yeterli değildir; biyolojik enerjiye çevirebileceği bir dış enerji kaynağı olmazsa olmazlardandır. Dünyamızda bu kaynak da güneştir…
Canlıların var olmak için gereksinim duydukları enerjinin ilk kaynağı olan güneşin dünya ile ilişkisinde minicik değişiklikler canlılar için çok kötü sonuçlara yol açabilme potansiyeline sahiptir.
Tekrar soralım; bu gerçekler ışığında hala güneşin zararlarından söz edilmesi olası mı?
Ya da şöyle soralım; güneşe atfettiğimiz zararlar, güneşten mi yoksa bizim davranışlarımızdan mı kaynaklanıyor?
Güneşin var olan enerjisini doğru kullandığımızda bize zarar vermiyorken yanlış kullandığımızda zarar görüyor olmamız bu soruyu sormamızı haklı kılıyor sanırım.
O zaman yanıt da kendiliğinden ortaya çıkıyor: Güneş aynı güneş olduğuna göre zarar bizim yanlış davranışlarımızdan kaynaklanmaktadır.
Gelin yanlış davranışın ne olduğunu ve Güneşten nasıl olumsuz etkilendiğimize bir göz atalım.
Güneş’in 3 ışını vardır: Görünen ışın, kızılötesi ışın ve mor ötesi(ultraviyole) ışın.
İnsan bedenine doğrudan etkili olan morötesi(Ultraviyole) ışınlardır.
Morötesi(Ultraviyole) ışınlar A, B ve C olmak üzere üç tiptir.
Ultraviyole ışınlarının %98’ ni A ışınları oluşturur. Ozon tabakasını büyük oranda aşar, bulutlu havalarda %60’ ı bulut engelini geçer, ağaç, şemsiye gölgeleri ancak yarısını engelleyebilir. Camı kayıp vermeden atlatır.
Ultraviyole B ise, toplam Ultraviyole ışınlarının % 1 ‘ni oluşturur, Ozon tabakası onu da ilgilendirmez, olduğu gibi dünyaya ulaşır.
Geri kalan %1 ‘ni oluşturan Ultraviyole C’ nin ise yolculuğu Ozon tabakasında sona erer.
Ultraviyole A cilt altına kadar nüfuz eder; hücrelerde, damarlarda hasara yol açar. Vücudumuz bu hasarlardan korunmak için Melanin Pigmenti sentezini arttırarak ciltte Ultraviyole A ışınlarına karşı bir bariyer oluşturmaya çalışır. Bunu tenimizin bronzlaşması olarak görürüz. Ünlü modacı Channel’den bu yana, bir güzellik, sağlık göstergesi olarak algıladığımız bronzlaşma aslında bedenimizde olabilecek hasara karşı bir savunmadır, iyi gitmeyen bir şeylerin işaretidir: Cildin hasar gördüğünün, kırıştığının, yaşlandığının işareti…
Ultraviyole B ışınları cilt yüzeyinde kalır, derine inemez. Yine de cilt yüzeyinde hasarlara neden olur ve bu hasarlar da cilt kanserlerinin ebesidir. Yani ne kadar Ultraviyole B, o kadar cilt kanseri…
Malign Melanom en öldürücü kanserlerden biridir ve Ultraviyole B ışınlarının tetiklediği bir cilt kanseridir. Bu kanser bronzlaşma modasından sonra kendine verimli bir ortam bulmuş ve sayısını her geçen sene arttırarak birçok insanın acı çekmesine ve çok önemli bir kısmının genç yaşlarda bu dünyayı terk etmesine yol açmıştır ve açmaya devam etmektedir.
Ultraviyole A ve B ışınları cildi yaşlandırma, kırıştırma, kanser yapma yanında cilt lekelerini de arttırmaktadır.
Erken oluşan Katarakt göz hastalığının önemli bir nedeni güneşte uzun süre güneş gözlüksüz veya şapkasız kalmaktır.
Ultraviyole ışınlarının oluşturduğu zararlar bizim davranışlarımızdan kaynaklanmaktadır ve davranışlarımızı doğru bir şekilde değiştirdiğimizde engelleme şansına sahibiz.
Bronzlaşma yanlış bir davranıştır. Vazgeçtiğimizde birçok cilt kanserinin oluşmasını, Malign Melanom’dan ölümlerin meydan gelmesini engeller, cildimizin kırışmasına, yaşlanmasına, lekelenmesine dur demiş oluruz.
Yine de güneşte kalmak zorundaysak, güneşten koruyucu kremleri iki saatte bir yenileyecek şekilde kullanarak riskleri azaltabiliriz.
Günün 10-16 saatleri arasında zorunlu olmadıkça güneşe çıkmaz, bulutlu havaların da risk taşıdığını bilir ona göre davranırsak Ultraviyolenin bize zarar verecek dozda ulaşmasını engellemiş oluruz.
Güneşte geniş siperli şapkalar, şemsiyeler (şemsiye ilk olarak güneşten korunmak için üretilmiştir) riskleri azaltmada işe yarar önlemler olarak sayılabilir.
Neymiş?!.
Güneşten korkma, yanlış davranışlarından kork!
Dr. Nedim İnce
Altınoluk / 18. 07. 2017
Son yorumlar