preload preload preload preload

Hayat Bir Bütündür


26th Temmuz 2017 Köşe Yazıları 0 Comments

Dünyaya ilk atılan çığlıkla başlayan ve son nefesin verilmesiyle biten hayat; bir bütündür. İnsan bu bütünü bebeklik, çocukluk, ergenlik, gençlik, erişkinlik, orta yaşlılık ve yaşlılık diye evrelendirse de; bu dönemler biyolojik, psikolojik, sosyal ve ekonomik farklılık gösterse de yaşam bir bütündür.
Alınan her nefes, bir akışın parçası ve bir sonraki nefesin kaderidir. Bu akışta inişlerin çıkışların olması; bilinç ve iradenin istekleriyle tam uyuşmaması bu gerçeği değiştirmemektedir.
Bilim, sorunsallaştırdığı şeyleri daha iyi inceleyebilmek, açıklayabilmek, yeni şeyler söyleyebilmenin araçları olan kavramları oluşturabilmek için sınıflandırma, kategorize etme ihtiyacındadır. Bilim için gerekli olan bu şey nedense bir süre sonra yaşamın bir gerçeği olarak kabul edilmiş ve hayatın da sınıflandırılabileceği yanılsaması ortaya çıkmıştır.
Yaşlılığı ele alalım mesela. Günümüzde hayatın bütünden koparılmış, medikalize edilerek adeta dışına itilmiştir. Artık yaşlılığın kendisi tedavi edilmesi gereken bir hastalık durumuna sokulmuştur.
Milyarlarca yıl süren evrimin bir ürünüdür canlıların yaşamları boyunca geçirdiği biyolojik değişiklikler. Evrimin üst basamaklara taşıdığı insanların; kazandığı özfarkındalık, geçmişi anımsama, bu günden geleceğe plan yapabilme ve milyonlarca kişiyle bir arada yaşabilme sosyal yetisi sayesinde; biyolojik değişikliklere, psikolojik, sosyal ve ekonomik değişiklikler de eklenmiştir.
Yaşlılıkta işte bu akışın doğal sonucu moleküllerden oluşan hücrelerde, hücrelerden oluşan dokularda, dokulardan oluşan organlarda, organlardan oluşan sistemlerde ve sistemlerden oluşan insanda görülen bozulmaya, azalamaya doğru değişimler; biyopsikososyal fonksiyonlarda da kendini genellikle azalma şeklinde gösterir.
Öğrenme ve algılamadaki azalmalar, unutkanlıklar, kasların güçsüzleşmesi, derinin incelip buruşması, koordineli hareketlerin zayıflaması, işitme ve görme kayıpları, organ fonksiyonlarındaki yedek kapasitenin küçülmesiyle dış etkenlerden çok çabuk etkilenme, çabuk yorulma, iştahsızlık gibi yaş ilerledikçe sıkça görülen biyolojik değişikliklere eşlik eden statü kaybı, kendini değersiz hissetme, depresyon gibi psikolojik değişikliklerin varlığına; sosyal ve ekonomik şartlardaki farklılaşmanın eklenmesi; yaşlılığın bir hastalık olarak değerlendirilmesini gerektirmez.
Yaşlılığın hayatın doğal akışının bir parçası olduğunun ayırtına varıldığında bir zenginleşme olduğunu da anlarız. Hayatın getirdiği engelleri aşmış, birçok problemin üstesinden gelmiş, hayal kırıklıkları kadar belki daha fazla başarının tadını çıkarmış, yaşantıları aklın imbiğinde damıtarak deneyim ve bilgelik haline getirmiş bir insandan söz ediyoruz.
Azalan biyolojik fonksiyonların, değişen fiziksel görünümün üzerinden yaşlılıktan hastalık çıkarmanın, yaşlılığa yaklaşanları da bununla korkutmanın amacı; onlara, yaşlılığı engellediği iddiasıyla besin desteği veya başka bir ad altında ilaç satmak, elerinde kalan üç beş kuruştan bir kısmını almaktan öte bir şey olmadığını söylemek mümkün mü?
Bir de sonuna kadar derinlemesine yaşamayı bize vadeden hayatın bir bütün olmadığını…
Dr. Nedim İnce
Altınoluk / 25. 07. 2017

  • Yorum Yaz

    * Required
    ** Email