preload preload preload preload

İyimser Kişilik


21st Temmuz 2016 Köşe Yazıları 0 Comments

İki hücrenin, sperm ve yumurtanın, anne karnında birleşmesi ve yumurtanın döllenmesiyle her
iki taraftan yüz binlerce yıl öteden gelen kromozomlar üzerinde taşınan genlerle yeni bir insan
oluşmaya başlar.
Dokuz ay on gün sonra dış dünyaya bir insan yavrusu, genetik mirasının kodladığı temel
kişilik özellikleriyle merhaba der.
İçe dönüktür veya dışa…
Huzursuz ve duraksızdır, sürekli ağlar…
Ya da huzurlu, sakin, neşelidir, sürekli güler…
Bebeğin bu davranışları annesini ve çevresini etkilerken, onlardan gelen tepkiler de bebeğin
davranışlarının kaynağı beynini etkilemeye başlar. Genetik mirasın üzerine eklenen çevresel
etkenlerle beyin yapısı olgunlaşmaya başlar.
Huzursuz, duraksız ve en ufak bir şeyden ağlayan bebeğe anne ve çevre sabırlı davranabilir,
ona gerekli sevgi ve şefkati gösterebilir, sevecen ve neşeli yaklaşabilirse genetik mirasının
tersine bir kişilik oluşmaya başlar. Bunun tersi neşeli, gülen bebekler için de geçerlidir; anne
ve çevresi iyi davranmazsa bebeğe bir süre sonra huzursuz, sürekli ağlayan bir kişilik
gelişmeye yüz tutar.
Genellemenin doğurabileceği sakıncaları göze alarak yazıyorum; neşeli bebekler büyünce
iyimser; huzursuz, ağlayan bebekler de karamsar yetişkinlere dönüşür. Buna uygun
olgunlaşan beyin artık bu kişilikleri besleyen davranışlara yol verir.
Kişinin büyüdüğü sosyoekonomik, siyasi koşullar, aldığı eğitim ve oluşturduğu farkındalık
iyimser veya kötümser kişiliğinin pekişmesine, ya da tersine gelişime katkı sunabilir.
Yetişkinlikte de değişiklikler olabilir; ancak temel çatı bebeklikte, çocuklukta çatılır.
İyimser kişilikli insanların toplumda çoğunlukta olması yalnızca daha mutlu olmaları, daha
uzun ömür sürmeleri için gerekli değildir.
Çünkü, iyimserlik dış gerçekleri görmezden gelip sadece olumlu düşünüp pembe bir hayal
dünyasında yaşamak değildir. Yaşamda iyinin yanında kötüyü de görmek ve kabullenmek
demektir.
Yani, iyimserlik kendimizi iyi hissetmekten daha fazla bir şeydir:
Anlamlı bir hayata yönelmektir…
Dayanıklılığımızı artırarak kontrolün bizde olduğunu hissetmektir…
Yaşamdan istediğimizi elde etmek için yaratıcı ve kararlı bir şekilde çalışmaya hazır
olmaktır…
Pasif bir zihin durumu değildir; kişisel sorumluluğumuzu üstlenip hayata etkin bir şekilde
katılmaktır…
İyiye güzele doğru harekete geçmektir…
Sevgiye, saygıya, şefkate yer açmaktır hayatımızda…
Pes etmemektir…
Son günlerde en çok ihtiyacımız olandır…
Dr. Nedim İnce
Altınoluk / 19. 07. 2016

  • Yorum Yaz

    * Required
    ** Email