Anne ve bebek tek derinin altında uzun bir beraberlik yaşar ta ki doğum ile ayrılık başlayana kadar. Anne bu ayrılığın bedelini acıyla öderken, bebeğin ayrılığın farkına varması için biraz daha zamana ihtiyacı vardır.
Görme yetisi gün be gün gelişen bebek etrafında birçok şeyler keşfetmeye başlar üstelik anneden duyduğu kalp atımlarının ritmik seslerinden daha farklı ve kaotik sesler de buna eşlik eder.
Anne kokusuna başkaları karışır, anne teninden başka şeyler de temas eder tenine… Üstelik otuz yedi derecelik sabit ısıda tarih olmuştur; bazen üşürken, bazen de bunalır sıcaktan.
Kaotik seslerden ayırdıkları da vardır; annesinden ve sık gördüğü insanlardan gelen… O da sesler çıkarmaya başlar ve gün geçtikçe kendisine söylenenlere daha benzediğini işitir kendi söylediklerinin. Bir de bunun ihtiyaçlarını karşıya iletmeye yaradığını keşfeder. Daha da bir sarılır bu seslere. Sesler artık konuşma dediğimiz şey olmaya başlamıştır.
Başlangıçta beden diliyle aktardığı ihtiyaçlarını artık konuşarak daha kesin bir şekilde aktarabilmektedir çevresine. Anneden farklı bir canlı olduğuna dair hisleri daha da güçlenmiştir bu sayede.
Dışarıdan duyuları vasıtasıyla aldığı uyaranlar beynin gelişmesine, beyinden gelen uyaranlar da bedenin gelişmesine, bir süre sonra bedeninden gelen uyaranlar da yine beyine katkı sunar.
Derken kişilik denen şey oluşmaya başlar. Sözel iletişimin de devreye girmesiyle neyin doğru neyin yanlış, ne yaparsa onaylanıyor ne yaparsa hoş karşılanmıyor, ihtiyaçlarının hangisi gideriliyor hangisi yerine getirilmiyor, çevresindeki insanlar ne diyor, nasıl davranıyor; öğrenmeye durur. Bu bilgiler beyninde büyük bir hızla işlenir ve bunun ışığında kendisi ile ilgili bir fikri oluşması sürecine girer: ben nasıl bir insanım, ne yapmak istiyorum, nasıl yapmak istiyorum, insanların beni nasıl bilmelerini istiyorum; sorularına verdiği yanıtlardan oluşan, adına kişilik denen şey ortaya çıkar.
Artık yaşamı boyunca davranışlarının büyük ölçüde tutarlığını sağlayacak, en temel gereksinimlerinden olan kendini karşıya ifade etmede ona yol gösterecek, sosyal bir varlık olmasını sağlaması yanı sıra topluluk tarafından kabul edilmesini kolaylaştıracak, diğer insanlardan ve çevreden gelen uyarıları derli toplu işleyip davranışa dönüştürecek, ilişkilerini daha iyi hale getirecek, yaratıcılığı besleyecek, vicdanı destekleyecek, yaptıklarının sorumluluğunu hissettirecek bir şeye sahiptir…
Bir kişiliğe, bir benliğe…
Bunun var olmasının başlangıcı annesi ile kurduğu sözel olmayan ve sözel ilişkidir. Olgunlaşmasını ailedeki sözel ve sözel olmayan insan ilişkileri sağlamaktadır. Aile dışındaki insanlarla da teması bunu pekiştirmektedir.
Kişilik, temel çizgileri ile belirdikten sonra hayatı etkileyerek, hayattan etkilenerek yaşamın sonuna kadar oluşumunu sürdüren dinamik bir özelliktir: insanın nasıl yaşayacağını belirleyen…
Kişilik, anne ile konuşarak, didişerek, babayla söyleşerek, “cıs”ı öğrenerek, kardeşle, arkadaşla konuşarak, oynayarak, paylaşarak, kavga ederek, isteklerini kabul ettirmek için büyükleri dil döküp ikna ederek, ya da sevgilerinden yararlanmayı öğrenip numara yaparak oluşur.
Kısaca insanla; insana temasla, insanla konuşarak, insanla didişerek, insanla kavga ederek, insanla işbirliği yaparak, insanla paylaşarak, insanla yaratarak, insanı severek, insana güvenerek oluşur kişilik.
Ve o kişiliği taşırız yaşam boyu ve o bizi taşır hayatta ömrümüzün yettiğince…
Dr. Nedim İnce
Altınoluk / 27. 03. 208
Son yorumlar