Ağrı; organ ve dokulardaki sinir uçlarının kimyasal, termal, mekanik, biyolojik etkenler tarafından uyarılması ile başlayan, omurilik ve beyinde bu uyarıların değerlendirilmesi ile sonlanan bir sürecin sonucunda oluşur. Ağrının temel işlevi vücutta yolunda gitmeyen bir şeyler olduğunu ortaya koymak ve önlem alınmasını için gerekli uyarıları yapmaktır.
Çevreden gelen uyaranların omurilikte oluşturduğu değişiklik, bazen bu uyaranlar ortadan kalksa bile devam eder ve ağrıyı oluşturan etken sonlanmasına rağmen ağrı duyamaya devam edebiliriz. Kronik ağrının bu sistemle oluştuğuna dair bulgular vardır.
Kronik ağrı belirli bir fonksiyona hizmet etmeyen doku iyileşmesi döneminden daha uzun süren, kişinin ızdırap çekmesi rahatsızlığına yol açan, genellikle medikal tedaviye cevap vermeyen, altta yatan organik nedenin çoğu zaman tespit edilemediği ağrı türüdür ve üç ayı geçen bir süresi vardır. Kronik ağrıda organik bir neden olmadığından vücutta iyi gitmeyene dair verilen alarm, yanlış alarm olmaktadır.
Kronik ağrılar arasında en sık görülenler: Bel ağrısı, eklem ağrısı, baş ağrısı (migren dahil) olarak tespit edilmiştir.
Son yıllarda kronik ağrı ciddi bir toplumsal sorun olarak ele alınmaya başlanmıştır. Yapılmış çeşitli çalışmalar erişkinlerin yüzde 50’sinin bir veya daha çok kronik ağrıdan yakındığını göstermiştir.
Klinik Farmakoloji Derneği, Türkiye Baş Ağrısıyla Savaş Derneği ve Türkiye Baş Ağrısı Derneği tarafından yapılan Türkiye’nin en kapsamlı ağrı araştırması sonuçları Klinik Farmakoloji Derneği Başkanı Prof. Dr. Cankat Tulunay tarafından açıklanmıştır. Türkiye’nin Bilimsel Ağrı Envanteri’ne göre, Türklerin yüzde 69’u yani 48 milyon kişi ağrı ile yaşıyor. En çok baş ağrısının yaşandığı Türkiye’de, kadınlar erkeklere göre daha çok ağrı hissediyor.
Toplumda bu kadar yaygın olan kronik ağrı yaşam kalitesini çok düşürmektedir. Kronik ağrı insanları öldürmemekte ama başka nedenle ölürken ağrıları ile ölmesine sebep olmaktadır.
Kronik ağrıların insanlarda çeşitli sonuçları vardır. Kronik ağrı hastaları inaktivitedir, yani hareketten kaçınır. Hareketten kaçınma sonucu fiziksel fonksiyonlar ve günlük yaşam aktivitelerinde azalma, uyku bozukluğu, aşırı yorgunluk ve aile ortamında üzerine düşeni başaramama durumu vardır.
Bu hastalarda sakatlık ile ağrının artacağı ya da ağrıya bağlı ölüm olacağı korkusu vardır. Bu nedenle hastalarda anksiyete, yani nedeni belirsiz bir gerginlik mevcuttur. Sosyal topluluklara karışamama, kendini emniyette hissetmeme gibi duygular yanında; kızgınlık, çabuk sinirlenme, alınganlık, bıkkınlık ve depresyon, kronik ağrı hastalarında sık görülür.
Bütün bunlar sonucu dikkati toplama ve odaklama bozulur, hafıza performansı azalır ve hasta yalnız kendisine gövdesine ve ağrıya odaklanır. Bu hastaların yüzde 80’inde depresyon mevcuttur ve etkisiz ağrı kontrolü sonucu depresyon gelişebileceği gibi, depresyonla gelişen fiziksel, sosyal, mesleki fonksiyon kayıpları hem kronik ağrının hem depresyonun etkisini artırır. Yaşlılarda kronik ağrı daha sıktır ve daha kısa sürede mental, fiziksel sosyal bulgulara yol açar; depresyon uykusuzluk ve izolasyon daha sık ve erkendir.
Yaygınlığı ve yol açtığı yaşam kalitesini ileri derecede bozan olumsuz sonuçlar, kronik ağrının ne kadar önemli bir toplumsal sorun olduğunu ortaya koymaktadır.
Bizler ne yapabiliriz sorusunun yanıtını haftaya vermeye çalışacağım.
Son yorumlar