Kuleli Askeri Lisesi denince akla Çengelköy’de boğazın kenarında iki güzel kulesiyle muhteşem bir yapı gelir. Benim ise birçok arkadaşımla çocukluktan gençliğe doğru yol aldığım üç sene…
Fatih Sultan Mehmet, İstanbul’u feth ettiğinde bu bölgede kulesi olan bir manastır varmış. Bundan mıdır bilinmez sonra yıkılıp tekrar yapılan her binanın kuleleri olmuş. Bu binalar genellikle kışla olarak kullanılmış.
Şu andaki yapı 1871 yılında Sultan Abdülaziz tarafından inşa ettirilmiş. Uzun süre kışla, askeri hastane olarak kullanıldıktan sonra 1925’ten bu yana Kuleli Askeri Lisesi’ne yaptığı ev sahipliği; 15 Temmuz 2016 askeri darbe girişiminden sonra tüm askeri okulların kapatılmasına kadar devam etti. Umarım bu güzelim yapı ranta kurban edilmez, bundan sonra müze olarak işlevini sürdürür.
1971 yılı Ağustos sonu, Eylül başları ülkenin dört bir yanından ana kuzusu kavruk çocuklar sökün etmeye başladı birer ikişer Kuleli Askeri Lisesi’nin bahçesine; ürkek bakışlarıyla, çekingen davranışlarıyla…
Hepsi berberin önünden geçti önce; ardından üç numara tıraşlı hamama girdiler ve sonrasında ilk askeri elbiselerine kavuştular; kiminin paçası kısa, kiminin kolu uzun…
Alemdağ yolu tutuldu sonra, büyük çadırlarda sıra sıra kampetlerde uyunan, gece sessizce ağlanan kamp yerine… Ve askeri eğitimle tanışıldı…
Bir birlerini de tanımaya başladırlar, her boydan, farklı illerden, değişik bölgelerden, çeşitli kültürlerden, çoğunlukla yoksul ailelerden gelen ana kuzuları…
Bir birleriyle arkadaş oldukça, çevreyi tanıdıkça, askeri disipline uyum sağladıkça ürkeklikleri azaldı, tedirginliğin yerini çocuksu coşkular, şakalaşmalar, sevinçler almaya başladı.
Derken kısımlar belli oldu. Ve liseyi beraber okuyacağımız arkadaşlarımız da…
Bu aynı zamanda koğuşlarda beraber uyuyacağımız, yemekhanede aynı masada birlikte yemek yiyeceğimiz arkadaşlarında belli olması demekti…
Birinci sınıfta 24. Kısımda başlayan arkadaşlığımız, ikinci ve üçüncü sınıfta 5. Kısım olarak devam etti.
Boru, bando gibi alanlarda, sportif faaliyetlerde, koğuşlarda, yemekhanelerde, hafta sonu çarşı izinlerinde, yaz eğitim kamplarında; yaz tatilleri hariç neredeyse her gün ve yirmi dört saat birlikte yaşandı hayat; birlikte soluk alındı, ağlandı, ağız dolusu kahkahalar atıldı…
Bir birimizin arkadaşı, dostu, can yoldaşı olundu; yeri geldi ana, baba, dayı, amca…
Ne olduğunu, nasıl olduğunu anlamadan üç sene su gibi akıp geçti. Çocuk olarak başlanan serüvenimiz delikanlılığa atılan ilk adımlarla sona erdi; büyümüş, sakalları terlemeye başlamış, sesi kalınlaşmış olarak…
5. Kısım Kara Harp Okulu’nun yolunu tuttu Kuleli Askeri Lisesinden mezun olduktan sonra. Ardından ben Ankara Tıp Fakültesi’nde okumak üzere yolumu ayırdım askerlikle. Öğretim başladıktan bir süre sonra bazı arkadaşlarımıza da ÖDTÜ yolu gözüktü.
Ben doktor olurken, mühendislik, kimya, fizik mezunu oldu ODTÜ’ye giden 5. Kısım arkadaşlarım. Kara Harp Okulunu bitirip birer zıpkın teğmen olanlar ise sınıf okullarından sonra kıtalarına dağıldılar.
1980 askeri darbesinden birkaç yıl sonra kısım arkadaşımın bazıları gözaltına alındı, işkencelerden geçirildi ve son yıllarda yasayla da saptandığı gibi haksız yere ordudan atıldılar. Birçok acı ve sıkıntı çekseler de hayata sıkı sıkı tutunarak yuvalarını, yaşamlarını kurdular.
Orduda görevine devam eden arkadaşlarımızdan ikisi şehit oldu; terör aldı aramızdan, bir arkadaşımızı kalp krizi ve bir diğerini de kanser…
Yıllar yılları kovaladı ve 1974, 5. Kısım Kuleli Askeri Lisesi mezunları, birkaç hafta önce bir araya geldi: Eskişehir’de Sevgili Güzin- Hasan Çekiç’in ev sahipliğinde hem de ne ev sahipliğinde…
43 yıl sonra ilk toplu bir araya gelişti bu. Yaşanan coşkuyu, sevinci tariflemek mümkün değildi. Biz sanki hiç ayrılmamışız, 43 seneyi birlikte yaşamışız duygusu; güzel olması kadar, bir o kadar da şaşırtıcıydı. Kulelideki üç yıllık bir aradalığımızın yaşamlarımıza bıraktığı derin izlerin ayırtına varmanın sevinci, çoksusu, mutluluğu ve de şaşkınlığı idi yaşadıklarımız.
Antik Yunanlı Filozof Epictetus yaklaşık iki bin sene önce “Bir insanın anavatanı çocukluğudur” buyurmuş. Biz anavatanımızın sınırlarında bir araya gelmiştik Kulelide ve orada ona yeni bir ortak vatan ekledik hep birlikte; hayatımıza derin izlerle nakşolan.
Bu ortak vatanın izleri o kadar derinmiş ki farkında olmadan eşlerimize, hayat arkadaşlarımıza da geçirmişiz ve daha ilk tanıştıkları bu buluşma bittiğinde hepsi de kırk üç yıllık dostlar gibiydiler…
Harvard Üniversitesi 75 yıl süren bir araştırma sonucunda mutluluğun sırrını bulduğunu açıkladı: “75 yıllık bu araştırmadan edindiğimiz en net mesaj şu: Bizleri sağlıklı ve mutlu kılan tek şey, iyi ilişkilerdir.”
Biz onu çok önceden keşfeden KAL 1974 / 5. Kısım mezunları olarak, Bacon’ın “En kötü yalnızlık, samimi arkadaşlıktan mahrum olmaktır.” sözünün yanından bile geçmeden birlikte olmanın mutluluğunu doya doya yaşadık…
Dr. Nedim İnce
Altınoluk / 06. 11. 2017
Son yorumlar