Deniz kenarında içinde envai çeşit ağaç, çalı ve yapı bulunan upuzun bir park var. Ben orada yaşıyorum. Kendine insan diyen iki ayaklı kocaman yaratıklar bana kedi diyorlar. Benim gibi birçok kediyle birlikte bizden çok daha fazla olan insanların gezindiği bu parkta hayatımızı sürdürüyoruz.
Birçok derdimiz var burada. Öncelik tabiî ki karın doyurmada. Bazen yiyecek buluyor tok dolaşıyoruz çoğu zaman da açlık arkadaşımız oluyor. Soğuk ve yağmur bir başka sıkıntı kaynağı. Hem üşüyoruz hem de insanlar parka gelmiyor ve yiyecek bulmak daha da zorlaşıyor, aç kalıyoruz.
Bir gün güneş daha yeni bizi ısıtırken arkadaşlarımın bir yöne doğru baktıklarını gördüm. Kısa bir süre sonra hızla o yana doğru koşmaya başladılar. Ben de peşlerine takıldım. Karşıdan elinde bir şeyler olan bir insan geldi ve onları yere bıraktı. Daha oraya varmadan kokusundan yiyecek olduğunu anladım. Zar zor kendime yer bulup karnımı doyurdum. Sonra öğrendim ki bu insan her gün bize yiyecek getiriyormuş.
Arkadaşlarıma; “insanlar ne kadar iyi” dedim dolu midemin verdiği keyifle. Bir şey söylemediler, sadece bakıştılar.
Aylak aylak dolaşırken bir başka insan yaklaştı. Tedirgin oldum ama bana “ne güzel bir kedi, simsiyah tüyleri var” dedi ve beni okşamaya başladı. Çok hoşuma gittiğini söyleyebilirim. Artık iyice inandım insanlar iyi yaratıklar; beni seviyorlar.
Böyle düşünmem uzun sürmedi. Acıyla bir anda kafam karıştı. Beni sevsin diye yaklaştığım bir insan ayağı ile karnıma şiddetle vurdu. Ne yapacağımı şaşırdım. Hızla bir çalının dibine kaçıp saklandım. Uzun süre ağrıdan nefes alamadım. Ve diğer arkadaşlarımın niye bir şey demeyip bakıştıklarını anladım: “insanlar ne kadar iyi” dediğimde.
İnsanların güvenilmez varlıklar olduğunu anladım bu deneyimden sonra. Şimdi daha temkinliyim artık beni sevecek olan insanla düşmanlık yapanı ayırabiliyorum.
Denizden balık tutanları çok seviyoruz. Bize yeni avladıkları balıkları veriyorlar işte o zaman bayram ediyoruz.
Bizden başka varlıklar da yaşıyor. İnsanların köpek dedikleri ve oldukça büyük yaratıklar. Sayıları daha az. Yiyecek derdi olmadığı zaman sorunumuz yok. Geceleri ve soğukta, yağmurda benzer yerlerde barınıyoruz. Ancak iş karın doyurmaya gelince kocaman dişleri ile bizi korkutup kaçırıyorlar.
Havada gezen başka yaratıklar da var. İnsanların onlara kuş dediğini duydum. Çok değişik büyüklükte ve çeşitteler. Büyük ve tüylerinin rengi benim gibi siyah olan kuşları sevmiyorum ki karga deniyormuş, en çok bizim yiyeceğimizi onlar çalıyor ve havalanıp kaçıp gidiyorlar.
Benden büyük bir arkadaşım küçük kuşları, fare denilen küçük hayvanları yakalayıp yemeyi öğretene kadar insanların getirdiği, sağ sola attığı yiyeceklerden başka yiyecek yok sanıyordum. Yine de avlanmak çok zahmetli, pek sevmiyorum. Onun yerine insanların yolunu gözlüyorum. Ne zaman ki açlık başa bela oluyor o zaman kendi yiyeceğimi yakalamanın peşine düşüyorum.
İnsanların bazıları farkında bazıları da değil ama biz Adnan Menderes Bulvarı ile deniz arasında uzanan parkta diğer hayvanlarla birlikte yaşayıp gidiyoruz: bir lokma yiyecek, sıcak kuytu bir barınak peşinde koşarak.
Bize düşmanlık yapan insanlar olsa da seven, iyi davrananların varlığı hayatımızı kolaylaştırıyor. Onları bizler de seviyoruz: kediler, köpekler, kuşlar olarak…
Dr. Nedim İnce
Mersin / 07. 01. 2013
Son yorumlar