preload preload preload preload

Olanlar Oldu


18th Nisan 2017 Köşe Yazıları 0 Comments

Ülkemiz yaklaşık altı aydır devam eden anayasa değişikliği sürecinin ilk etabını tamamladı. Mecliste başlayan zorlu ve bol kavgalı anayasa değişikliği metni, 16 Nisan’da referandumla resmi olmayan sonuçlara göre az bir farkla kabul edildi.
Anayasa değişiklik metninin özü, parlamenter sistemden, adı cumhurbaşkanı olsa da başkanlık sistemine geçişi, yürütmenin, yasamanın ve yargının fiilen bir kişide toplanmasını temsil ediyordu.
Referandum çalışmalarının evet ve hayır diyenler arasında çok eşitsiz geçtiğini söyleyebiliriz. Bir yanda değişikliğin geçmesini isteyen siyasi iktidar neredeyse devletin tüm olanaklarını kullanarak “evet” çalışması yaparken, diğer yanda Sayın Cumhurbaşkanı bu çalışmaya çok aktif bir şekilde katıldı.
Devlet kurumu olan TRT de dahil medyanın çok büyük bir kısmı “evet” için çok faaldiler.
“Evet” dili oldukça agressiv, suçlayan, ötekileştiren bir dil olurken; değişikliğin özüne neredeyse hiç değinmedi.
“Hayır” dili kucaklayıcı, büyük oranda sakin, suçlayıcı olmaktan sakınan, ne için hayır dediğini açık ve ayrıntılı bir şekilde ifade eden bir dil oldu.
“Evet” diyenlerin, değişikliğin ne olduğundan bağımsız bu kararı verdiklerine işaret eden birçok emare mevcuttur. Siyasi iktidarın, Sayın Cumhurbaşkanı’nın evet istemesi yeterliydi onlar için. Ergin Yıldızoğlu’nun Cumhuriyet Gazetesi’ndeki köşesinde dile getirdiği gibi “ “Evet” cephesi referanduma adeta bir “cihat savaşına” gider gibi gitti.”
Yine Ergin Yıldızoğlu’nun deyişiyle ““Hayır” cephesi sandığa, adeta sıradan bir parlamenter cumhuriyette yaşıyormuş gibi gitti.”
Gerek propaganda sürecinin “Evet” baskısına rağmen nispeten sakin geçmesinde, gerekse seçim gününün olaysız tamamlanmasında “Hayır” diyenlerin barışçıl, kucaklayıcı ve kışkırtmalara ödün vermeyen tutumunun rolü ve önemi yadsınamaz sanırım.
Stalin’ine atfedilen; “Oyları kimin attığı değil, kimin saydığı önemli” sözünün doğruluğunu pratik içinde yaşamış insanlar sandıklarına sahip çıktılar. Seçim, gölge düşmeden tamamlanacak derken devreye Yüksek Seçim Kurulu girdi. Seçim yasasına ve o ana kadar yayımladıkları genelgelere tamamen aykırı bir karar aldı YSK: “Mühürsüz oy ve zarflarla kullanılan oylar da geçerli kabul edilecek.” Yasa ve genelgelere, yoruma yer vermeyecek bir şekilde aykırı olan bu karar, sonucunu etkilemesinden bağımsız, seçimi şaibeli hale getirmiş oldu.
“Evet” ve “Hayır” oylarının arasındaki fark, şu andaki resmi olmayan sonuçlara göre 1 milyon 300 bin civarındadır. Mühürsüz oy pusuluları ve zarflarla kullanılan oyların 2 milyonu aştığı ve hemen hepsinin “Evet” basılı olduğunun söylenmesi; YSK’nın bu kararının seçim sonucu da adil olmaktan çıkardığı konusunda kuşkulara yol açmıştır.
Ülkemizin yönetim sisteminde köklü değişikliklere yol açacak bir anayasanın; seçime katılanların neredeyse yarısının kabul etmemesini getireceği uygulamadaki zorluklara, sıkıntılara, seçime düşen gölge de eklendiğinde; iyi şeyler düşünmek zorlaşmaktadır.
Bu gölgeye yol açan YSK, bunu hala düzeltebilir. Ya oylar şaibeye yer vermeyecek bir şekilde mühürsüz zarf ve oy pusuluları iptal edilerek yeniden sayılır ve sonuç ona göre kesinleştirilir ki; “Evet” kazandı açıklamalarından sonra bu biraz zor görünüyor; ya da seçim iptal edilir; bu da mevcut durumda pek mümkün değil gibi…
Görünen o ki sonucuna kuşku düşmüş, seçmenlerin neredeyse yarısının istemediği, köklü bir yönetim değişikliği yaşama geçecektir.
İngiliz York Üniversitesi iktisat Profesörü Richard MC. Manus’un, 1950- 2015 yılları arasında 119 ülkede yaptığı ‘Başkanlık ve Parlamenter Sistemler Araştırması’nda: Parlamenter sistemlerde, başkanlığa göre ekonomik büyümenin, yüzde 50, kişi başı milli gelirin, iki kattan daha fazla olduğunu bulmuş. Bunun yanı sıra enflasyonun başkanlık sistemlerinde iki kat fazla olduğunu, gelir dağılımının da daha bozuk olduğunu saptamıştır. Bunların nedenlerine baktığında hukukun üstünlüğü, kuvvetler ayrılığı, demokrasi kalitesi ve kapsayıcı kurumsal yapıların zafiyetinin rol oynadığı sonucuna varmıştır.
Bu araştırma, bizi ekonomik olarak nelerin beklediğine dair önemli ipuçları içermektedir. Diğer yandan ekonominin iyi olmadığı ülkelerde sosyal yaşamın da, huzurun da iyi olmadığı bir sır değildir.
Tüm bu gelişmelerin ışığında; ülkesini sevenlere düşenin; ülkenin siyasi, ekonomik olarak daha iyi yerlere gelmesi için mücadeleyi kesintisiz olarak sürdürmek; daha demokratik, katılımcı, kucaklayıcı, eşitlikçi bir anayasa hedefinden vazgeçmeden; ikinci etap olan cumhurbaşkanlığı (başkanlık) seçimleri için şimdiden hazırlıklara başlamak olduğunu söyleyebiliriz.
Dr. Nedim İnce
Altınoluk / 18. 04. 2017

  • Yorum Yaz

    * Required
    ** Email