Gazetelerde bir süre önce bir cinayet haberi okuduk. Bir baba genç oğlunu tabancayla öldürmüştü. Tüylerimiz diken diken oldu. Babadan nefret ettik. Haberin içeriğini okuyunca böyle düşündüğümüzden utandık. Sonra da allak bullak olduk. Ne düşüneceğimizi bilemedik. Duygularımız da karmakarışık bir hal aldı. Artık geri dönüşü olmayan bir safhaya gelmiş kanser hastası oğlu, çektiği acılara dayanamayarak babasına kendisini öldürmesi için yalvar yakar olmuştu ve babası da onun hayatının tek kurşunla sonlandırmıştı…
Bu haber bana önceden kaleme aldığım bu yazıyı tekrar sizlerle paylaşmama neden oldu.
“Size tıp biliminin çok tartışmalı bir konusu olan “Ötanazi”den söz edeceğim. Amacım ötenaziyi tartışmak değil, hakkında bilgi vermek ve ötenazi konusunda oturmuş bazı kavramları dile getirmektir.
Eski Yunanca Euthanasia sözcüğü [Eu: tatlı, güzel; thanosos: ölüm] tatlı, rahat ölüm anlamına gelmektedir. Yani ötenazi; paradoksal biçimde tatlı ölüm veya iyi ölüm anlamındadır.
Ötanazinin tanımı ise; “tıbbın iyileştiremediği ve/veya hasta tarafından kabul edilebilir nitelikte bir yaşam sunamadığı durumlarda hastanın ölmesine izin verilmesi ya da ölmesine yardım edilmesi “ şeklinde yapılabilir.
Ötanazinin anlamındaki paradoks; iyi-ölüm, tatlı-ölüm, tıp alanında da yaşam-ölüm olarak kendisini göstermektedir. Tıbbın temel amacı insanı hastalıktan korumak, hastalandığında kısa zamanda iyileşmesini sağlamak, iyileşme sürecinde acı çekmesini engellemek ve yaşamını uzatmaktır. Temel felsefesi yaşatmak olan tıbba iyi ölüm, tatlı ölüm yüklendiğinde paradoks, yoğun tartışmaların nedeni olarak kendine yer bulmaktadır.
Tartışmaların bir başka nedeni de ölümün kendisidir ki, sebebi son yıllarda gelişen tıbbî tekniklerle neredeyse insanın ölmesine imkan kalmamış olmasıdır. Gelişen yoğun bakım teknikleri, yaşam destek üniteleri ölüm tanımı da değiştirmiştir. Önceleri kalp atımının durması ve solunumun durması olarak basit bir şekilde tanımlanan ölüm, şimdi yerine beyin ölümü tanımına bırakmış ve tartışma beyin ölümü kavramı üzerine yoğunlaşmıştır. Ölüm tanımı üzerindeki tartışmalar doğal olarak ötanazi tartışmalarını doğrudan etkilemektedir.
Dinden, daha çok tek tanrılı dinlerden gelen “yaşamın kutsallığı” ilkesi, İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi’nden gelen “yaşama saygı” ilkesi, değişik bir biçimde ötanazi tartışmaları içinde yer almaktadır. “Yaşamın kutsallığı” ilkesini savunanlar çok kesin bir şekilde ötanaziye karşı çıkarken, “yaşama saygı ilkesi” boyutundan yaklaşanlar ötanaziye temelden karşı çıksa da istisnalar olabileceğini kabul etmekte ve tartışmaları istisnalar üzerine yoğunlaştırmaktadır.
Ötanazini üç boyutu vardır: Hekim, hasta ve eylem.
Hekim eylemine göre pasif ve aktif ötanaziden söz edilebilir. Pasif ötanaziye örnek olarak; yaşam destek ünitelerine bağlı ve düzelme şansı olmayan hastaların yaşam destek ünitesinden çıkarılıp hastalığın doğal sürecine bırakılması verilebilir.
Hastanın ölümünde hekimin eylemi pasiftir, dolaylıdır. Aktif ötanazide hekimin eylemi doğrudan hastanın ölümüne yöneliktir. Kendi yaşamına son verme olanağı olmayan ve iyileşme umudu taşımayan, düşük nitelikli, acı verici yaşantısı olan hastaların ölme isteklerini yerine getirmek aktif ötanazidir.
Hasta boyutundan bakıldığında ötanazi gönüllü ve gönülsüz olarak ikiye ayrılabilir.Gönüllü ötanazi de hastanın bilinçli isteği vardır. Bunu yazılı ve/veya sözlü şekilde beyan etmiştir. Gönülsüz ötanazide hastanın bu kararı verecek bilinç ya da bilgi durumuyoktur. Onu tanıyan, değer yargılarını bilen yakınları, vasisi bu kararı verir.
Ülkemizde özellikle ağır kanser vakalarında, genelde ağır hastalarda, hastanın kendisine hastalığından bahsedilmeden hastaneden çıkarılıp, ev koşullarında yaşamını uzatacak tıbbi bakımdan mahrum bırakılması gönülsüz ötanaziye tartışmalı da olsa örnek gösterilebilir.
Eylem açısından doğrudan ve dolaylı ötanazi ayırımı yapmak mümkündür. Ölümü amaçlayarak damara yüksek doz morfin vermek doğrudan ötanaziye örnek olarak verilebilirken, acıları dindirilemeyen ve mevcut durumda düzelme şansı olmayan hastaya hemen öldürmeyecek ama yaşam süresinin kısalmasına neden olacak yüksek dozlarda morfin vermek, dolaylı ötanaziye örnek olarak kabul edilebilir.
Görüldüğü gibi ötanazinin her üç boyutu da içi içe geçmiş durumdadır. Bu nedenle her ötanazi olgusunda bu boyutların bir arada değerlendirilebilmesi mümkündür. Ötanazi bazı ülkelerde yasa ve yönetmelikler çerçevesinde serbesttir. Ülkemizde ise yasaktır ve cinayet olarak değerlendirilmektedir.”
Haberdeki babanın, oğlunun acısına ve acısını dindirmek için çığlık çığlığa yardım isteğine dayanamaması sonucu yaptığı davranış “ötanazi” kavramının içine girmese, cinayet olsa da çağrıştırdığına da kulak tıkayamıyoruz…
Son yorumlar