Altınoluk son yılların en sıcak günlerini yaşıyor sanırım. Gündüz kırk dereceleri bulurken, gece ancak otuzların biraz altına düşüyor.
Çalıştığım Özel Ekin Tıp Merkezi’nde öğle yemeğinde mesai arkadaşlarım sıcaktan yakınırken bana takıldılar: “- Sen iyisin… Nasıl olsa Mersin’den geldin, sıcaklara alışkınsındır.”
Ayrılık taze olunca bu sözler aldı beni Mersin’e götürdü. Otuz yaz geçirdiğim bu kentte gerçekten çok sıcaklar yaşadık. Hele ilk seneler klimatize mekanlar yok denecek kadar azdı. Biraz esintinin peşinden koşar dururduk. Sonraları yaygınlaşmasıyla biraz nefes alma şansını bulduk.
O sıralar, çok önceden Mersin’de oturan insanlardan geçmiş yazlardaki sıcaklar konusunda pek yakınma duymuyordum. Bunun nedeninin yazları yaylalara kaçmaları olduğunu düşünüyordum. Yine de bir nevi saplantı halindeki “Mersin’de ev Güney-Kuzey cepheli olmalı.” önerisinin nedenini anlamakta güçlük çekiyordum.
Yazı, Mersin’den on beş yirmi kilometre dışarıda olan yazlıklarında geçiren arkadaşlardan da sıcaktan yakınmanın az olması kafamı daha da karıştırıyordu.
İlk ipucunu daha önce de yazılarımda kullandığım bir anekdotta buldum. Avustralyalı bir yatçı, Antalya’dan gelip Mersin’e teknesini bağladığında ilk sorduğu soru “- Mersin, Türkiye’nin kaçıncı büyük kenti?” olmuştu. Soru karşısında şaşkınlığımızı görünce; “- Ama ben On iki saattir seyir yapıyorum ve hep bina görüyorum.” demişti.
Ondan sonra bazı yanıtlar sökün etmeye başladı usumda…
Mersin yazın sürekli esen bir kent. Gündüz biteviye hafif ve orta kuvvette esen Güneyli rüzgarlar, gece yerini Kuzeyli rüzgarlara bırakıyor.
Eski Mersin tek katlı, iki katlı ağrılıklı taş olan bahçe içinde evlerden oluşuyordu. Rüzgar kentin her tarafında gönlünce dolaşabiliyordu. Bunu yanı sıra bahçelerdeki ağaçlar toprağın ve evlerin ısınmasına pek fırsat vermiyordu. Havanın sıcaklığı insanlara gelene kadar makul denecek bir dereceye düşüyordu.
Aç gözlülüğün akılları körleştirmesi sonucunda kentin coğrafi özellikleri dikkate alınmadan yapılan imar planlarıyla önce sahile bitişik nizam yüksek katlı binalardan bir duvar örüldü ki zinhar gündüz denizden esen rüzgar kent içine giremesin. İşi sağlama almak için şehri sahilden dağa kesen geniş bulvarlara yer verilmedi, hasbelkader yapılanın önü de yüksek binalarla kapatıldı. Sahil böyle de içi farklı mı? Yıkılan bahçeli evlere bitişik nizam apartmanlar dikildi. Bırakın bahçeyi kent içinde seyrek birkaç park dışında ne ağaç ne toprak kaldı.
Rüzgarın giremediği, güneşin bütün gün betonu, asfaltı, evleri ısıttığı Mersin; Yaz’ın, aç gözlülüğünün yarattığı ortam nedeniyle artık cehennemi sıcağı ile anılan bir kent olmuştur.
Kent merkezi bu konuda kaybedilmiş olsa da Kuzey Mersin için sevindirici şeylerden söz edilebilir. Güneyden Kuzeye, Doğudan Batıya uzanan geniş bulvarlar arasında, yapılaşma yoğunluğunun nispeten az, geniş bahçeler içinde dikine yükselen yeni apartmanların yer aldığı bu bölgede; Yaz, merkeze göre çok daha sıkıntısız yaşanmaktadır. Bu da aklımızı kullanınca işe yarar şeyler ürettiğini bir kez daha bize göstermektedir.
Bir sıcak lafı bize nerelere getirdi…
Belki biraz da özlem yardım etti.…
Nedim İnce
Altınoluk/ 21. 06. 2016
Son yorumlar