preload preload preload preload

Tıp ve Etik


13th Eylül 2015 Köşe Yazıları 0 Comments

Seneler önce kaleme aldığım yazı güncelliğini yitirmek bir yana, gündelik pratiğin yarattığı gereklilik nedeniyle tekrar sizlerle paylaşılmaktadır.
“Tıp, yaşantımızda ayrı bir yer tutar, çünkü doğrudan yaşantımızla ilgilidir. Ama tek özellik bu değildir; bunun yanı sıra hem bir fen bilimidir; objektif bilimin tüm kuralları geçerlidir, hem de bir sosyal bilimdir ve sosyal bilimin kuralları geçerlidir.
Fen bilimleri geliştikçe tıp bilimi de gelişmiştir. İnsanın yapısını, yani anatomisini gelişen bilimsel teknikler nedeniyle daha ayrıntılı öğrenme şansı doğmuş, organların çalışmasının esasları yani fizyolojiyi öğrenmek mümkün olmuş, vücudumuzda salgılanan maddeleri ve etkilerini yani biyokimyayı geliştirmeye, organ, doku, hücre, hücre elemanları düzeyinde bilgilerimizi arttırmaya fırsat tanımıştır. Bulunan mikroskop gözle görülmeyen mikroorganizmaları görünür hale getirip onları tanıma, bize ne yaptıklarını öğrenme ve onlarla mücadele etmemizi sağlamıştır. Teknolojinin gelişimi ve bunun tıbba uygulanması, çok değil daha 20–30 sene önce hayal bile edemeyeceğimiz yerlere getirmiştir tıbbı.
Fen bilimlerinin özelliği ölçülebilir olması, tekrarlanabilir olması, denetlenebilir olmasıdır. Bu nedenle tıbbın bu yönünü denetlemek mümkündür. Uygulanan tıbbi tanı yöntemleri, tedavi yöntemleri (gerek medikal gerekse cerrahi) ve sonuçları denetlenebilir, ölçülebilir. Bir hekimin kaç hasta baktığını, kaç ameliyat yaptığını, hangi tanı araçlarını kullandığını ve buna göre koyduğu tanıyı, yaptığı tedaviyi ve tedavi sonuçlarını bir ölçüye kadar denetleyebilirsiniz.
Sosyal bilimlerin özelliği ise ölçülebilmesi ve denetlenebilmesini zor olmasıdır. Hele tıp alanında neredeyse imkansızdır. Siz hekimin ne bildiğini sınavlarla ölçebilirsiniz ama bu bilgiyi nasıl kullanacağını tam ölçemezsiniz, denetleyemezsiniz. Hastasına nasıl davranacağını, mesleğini nasıl yapacağını tam ölçemezsiniz. Burada büyük oranda kişiye bağımlı, kişiye özgü bir durum ortaya çıkmaktadır.
Bu kişiye özgü, kişiye bağımlı durum, alan, tıp olunca çok önem kazanmaktadır. Yukarıda da belirttiğim gibi tıbbın hem öznesi hem nesnesi insan. Yani insan, insan sağlığı ile ilgileniyor. Sağlık çalışanının yaptığı her türlü tasarruf insanı doğrudan ilgilendiriyor. Hasta olmasını engelleyecek bir eylemde bulunulursa insanlar hasta olmuyor, hastalıktan korunuyor, en bilineni aşı gibi. Doğru tanı konur ve doğru tedavi yapılırsa insan sağlığına kavuşuyor. Tam tersi durumlarda ise doğrudan zarar görüyor, zarar görme bir yana yaşamı tehdit altına giriyor.
O zaman hekimin bilgili ve becerili olması, tıbbın fen bilimler tarafını tam olarak bilmesi yetmiyor. Bunu en doğru biçimde yalnız ve yalnız insanlar için kullanması gerekiyor. İşte burada etik devreye giriyor. Doğru davranma kuralları olan etik. Çünkü yasalar, yönetmelikler, yaptırımlar tıpta; sözünü ettiğimiz denetlenemez, ölçülemez yanı nedeniyle çok etkili olamamaktadır. Bu da tıpta etik kuralları çok daha önemli hale getirmektedir.
Hipokrat’tan bu yana hekimler bu özelliği bildiklerinden dolayı tıbbi etik için çaba göstermişlerdir. 1981 yılında Dünya Tabipler Birliğinin yayınladığı Lizbon Bildirgesi, yine aynı birliğin 1995 yılında yayınladığı Bali Bildirgesi, Türk Tabipler Birliği’nin 1998 yılında kabul ettiği Hekimlik Meslek Etiği Kuraları yine bu önemden kaynaklanmaktadır.
Bu durumda ne yapılmalı? Hekimlik mesleğinin önemi ve özelliği nedeniyle hekimlerin yaşadıkları çevreden soyutlanırcasına tıbbi etik kurallarını içselleştirmesine çaba gösterilmelidir. Tıp fakültelerine öğrenci seçerken bilgi dışında kişiliği de değerlendirecek seçme kuralları, eğitim süresince etik kuraların öğretilmesinde ve uygulanmasında özel çaba, meslek yaşantısında hizmet içi eğitimlerle bu çabanın devamı gibi…
Ama en önemlisi tıbbi etik kuralların üstünde yükseleceği; hekimlere, hekimliklerini kısıtlanmaksızın yapabilecekleri tıbbi, sosyal ve maddi koşulların sağlanmasıdır. Biz bu koşulları sağlayamazsak tıbbi etik üzerine daha çok konuşur ama istediğimiz sonucu almamız mümkün olmayabilir. Zararına da tüm insanlar katlanmak zorunda kalabilir.”
Öyle değil mi?

  • Yorum Yaz

    * Required
    ** Email