preload preload preload preload

Yeni Yılda İyimser Olmak


2nd Ocak 2018 Köşe Yazıları 0 Comments

2017’den devraldığımız şeylere bakınca yeni yılda iyimser olmanın zorlaştığının farkındayım. Mesela 696 KHK’nın muğlak ifadelerinin yarattığı haklı toplumsal kaygılara paralel, Sayın 11. Cumhurbaşkanı’nın “Hukuk diliyle bağdaşmayan muğlaklık, hukuk devleti anlayışı açısından kaygı vericidir” ifadesini, Sayın Cumhurbaşkanı’nın sert sözlerle eleştirmesi, bunu, partisinden kişilerce çok daha sert eleştirilerin izlemesi ve Sayın 11. Cumhurbaşkanı’nın “Bir süredir basın yayın organları ve sosyal medya üzerinden bazı milletvekilleri ve ilgili troller tarafından şahsıma karşı yapılan saygısızlık, hakaret ve ahlak sınırlarını aşan saldırıların son açıklamamdan sonra giderek arttığına dikkat çekiyorum. Partimizin kuruluş ilkelerinden biri olan düşünce ve ifade özgürlüğüne inanan birisi olarak, gerekli gördüğüm durumlarda görüşlerimi açıklamaya devam edeceğim.” açıklamasını yapma zorunluluğunu hissetmesi iyimserliği zorlaştıran nedenlerden sadece birisi…
Bunların hepsi doğrudur; ancak hayat bunlardan ibaret değildir.
Hadi gelin, bu yeni yılın ilk yazısında; iyimserlik üzerine kaleme alınmış denememe bir göz atalım:
“İki hücrenin, sperm ve yumurtanın, anne karnında birleşmesi ve yumurtanın döllenmesiyle her iki taraftan yüz binlerce yıl öteden gelen kromozomlar üzerinde taşınan genlerle yeni bir insan oluşmaya başlar.
Dokuz ay on gün sonra dış dünyaya bir insan yavrusu, genetik mirasının kodladığı temel kişilik özellikleriyle merhaba der.
İçe dönüktür veya dışa…
Huzursuz ve duraksızdır, sürekli ağlar…
Ya da huzurlu, sakin, neşelidir, sürekli güler…
Bebeğin bu davranışları annesini ve çevresini etkilerken, onlardan gelen tepkiler de bebeğin davranışlarının kaynağı beynini etkilemeye başlar. Genetik mirasın üzerine eklenen çevresel etkenlerle beyin yapısı olgunlaşmaya başlar.
Huzursuz, duraksız ve en ufak bir şeyden ağlayan bebeğe anne ve çevre sabırlı davranabilir, ona gerekli sevgi ve şefkati gösterebilir, sevecen ve neşeli yaklaşabilirse genetik mirasının tersine bir kişilik oluşmaya başlar. Bunun tersi neşeli, gülen bebekler için de geçerlidir; anne ve çevresi iyi davranmazsa bebeğe bir süre sonra huzursuz, sürekli ağlayan bir kişilik gelişmeye yüz tutar.
Genellemenin doğurabileceği sakıncaları göze alarak yazıyorum; neşeli bebekler büyünce iyimser; huzursuz, ağlayan bebekler de karamsar yetişkinlere dönüşür. Buna uygun olgunlaşan beyin artık bu kişilikleri besleyen davranışlara yol verir.
Kişinin büyüdüğü sosyoekonomik, siyasi koşullar, aldığı eğitim ve oluşturduğu farkındalık iyimser veya kötümser kişiliğinin pekişmesine, ya da tersine gelişime katkı sunabilir. Yetişkinlikte de değişiklikler olabilir; ancak temel çatı bebeklikte, çocuklukta çatılır.
İyimser kişilikli insanların toplumda çoğunlukta olması yalnızca daha mutlu olmaları, daha uzun ömür sürmeleri için gerekli değildir.
Çünkü iyimserlik dış gerçekleri görmezden gelip sadece olumlu düşünüp pembe bir hayal dünyasında yaşamak değildir. Yaşamda iyinin yanında kötüyü de görmek ve kabullenmek demektir.
Yani, iyimserlik kendimizi iyi hissetmekten daha fazla bir şeydir:
Anlamlı bir hayata yönelmektir…
Dayanıklılığımızı artırarak kontrolün bizde olduğunu hissetmektir…
Yaşamdan istediğimizi elde etmek için yaratıcı ve kararlı bir şekilde çalışmaya hazır olmaktır…
Pasif bir zihin durumu değildir; kişisel sorumluluğumuzu üstlenip hayata etkin bir şekilde katılmaktır…

İyiye güzele doğru harekete geçmektir…
Sevgiye, saygıya, şefkate yer açmaktır hayatımızda…
Pes etmemektir…
Son günlerde en çok ihtiyacımız olandır…”
Dr. Nedim İnce
Altınoluk / 02. 01. 2018

  • Yorum Yaz

    * Required
    ** Email