Geçen haftaki yazımı; “Gün geçtikçe barışa doğru adımların atılması daha da önem kazanıyor. Savımın dayanağını gelecek yazıda ortaya koymaya çalışacağım” diye bitirmiştim. Ergin Yıldızoğlu’nun aktardığı bir iki cümle: : “Krizin konuşulduğu bir toplantıda, Prof. Krugman(Demokrat) ve Prof. Feldstein (Cumhuriyetçi) “Kimseye savaş açmaya niyetimiz olduğunu sanmıyorum, ama bize II. Dünya Savaşı’ndakine benzer bir mali genişleme gerekiyor” saptamasında birleşmişlerdi.”
Yine Yıldızoğlu Wall Street Journal’da editörlük, ABD Hazine Bakanlığı’nda müsteşarlık yapmış olan Craig Roberts’in,“Ekonomik iyileşme umutları ortadan kalkınca, savaş ihtiyacı daha da kaçınılmaz hale geldi” saptamalarını okuduğundan söz etmektedir bir yazısında.
Ve yazının devamında Gloom Boom&Doom Report adlı mali bültenin editörü, İsviçreli yatırımcı, Marc Faber’in, TV sunucusunun “Kapitalizmin sonu mu geliyor” sorusuna “Bilgisayar kraş edince‘reboot’ gerekir. Kapitalizm şimdi bu durumda ve büyük devletler bunu yaparken birbirleriyle savaşmaktan kurtulamayacaklar” dediğinden söz etmektedir.
Marc Faber’in bu sözleri üzerine, Ergin Yıldızoğlu yazısını; “benim de aklıma, nedense Suriye – İran – Türkiye üçgeni, Çin ve Hindistan’ın hızla silahlanmakta olması geldi…” cümlesi ile bitirmektedir.
Kapitalizm 1930 yılında yaşadığı dönemsel krizini 2. Dünya Savaşı ile aşarak 1970 li yıllara geldi. Bu dönemde kabaran ekonomik krizi, neoliberal bir saldırı ile teknolojinin de yarattığı fırsatları değerlendirerek aşma çabasına girişti. Bu sırada yaşayan sosyalizmin çökmesi fırsatların en büyüğünün devreye girmesine neden oldu. Dünyanın her bölgesi Kapitalist sömürüye engelsiz bir şekilde açıldığı gibi ülkeler içinde kamusal üretim ve hizmet alanları da vahşi bir özelleştirme ile sermayenin emrine girdi. Savaş dışı yöntemlerin işe yaramadığı ülke ve bölgelerde kamuoyunun gözünün içine baka baka yalan söylenerek savaşlara başvuruldu: Afganistan, Irak, Libya vb…
Aşırı üretim yetersiz talep sonucunda tıkanan sermaye birikimi ile oluşan Kapitalizm’in yapısal krizi, 2008 yılına kadar neoliberal küreselleşme ile ötelenmiş ancak bu tarihte deniz bitmiştir.
Yaratılan çeşitli spekülatif sermaye hareketleri ile insanların, şirketlerin, devletlerin borçlanmaları sağlanarak talep canlı tutulmuş, kamusal alanlarda yeni ticari sahalar açılmış, emekçilerin ücretleri çekilebilecek en alt düzeylere getirilmiş ancak yine de denizin bitmemesi sağlanamamıştır.
Neoliberal küreselleşme iletişim teknolojisindeki akıldışı gelişmelerden de yararlanarak tüm dünyada neredeyse tek tip yaşantı, tek tip düşünce, tek tip insan yaratmıştır. Gelecek umudu olamayan, hiçbir şeyi değiştirmeye gücünün yetmeyeceği düşüncesini “her şey boş ve hiçbirşey için mücadele etmeye değmez” deyişiyle maskeleyen, tüketim toplumun dayattığı gibi gündelik gereksinimlerine, hazlarına yoğunlaşmış pasif nihilist insanlar…
Bir yandan pasif nihilist bir yaklaşım, diğer yandan yükselen mistik dalganın şükürcü anlayışı, Kapitalizm’in ücretleri neredeyse sorunsuz düşürmesini, kamusal kaynaklara ciddi bir direniş görmeden el koymasını kolaylaştırdı.
Ama deniz bitti…
“Maymunun gözü” açılmaya başladı…
Jacobo Ponticelli, Hans-Joachim Voth’un “Kemer sıkma ve Anarşi: Avrupa’da Bütçe Kesintileri ve Toplumsal Huzursuzluklar, 1919- 2009” araştırmasından söz eden Ergin Yıldızoğlu; “Gelişmiş ülkelerde uygulanan kemer sıkma politikalarıyla, toplumsal “kaos” (protesto eylemleri, ayaklanmalar, suikastlar, genel grevler) artışı arasında çok yakın bir ilişki olduğunu gösteriyor. Araştırma ekonomik büyüme hızındaki artışla“kaos” göstergelerindeki artış arasında, özellikle kriz dönemlerinde, örneğin 1965’ten sonra, ters yönde bir ilişki olduğunu da ortaya koyuyor.”sonucuna varmaktadır.
Kapitalizm 2008 de başlayan, bir ara yatıştırılır gibi olurken daha güçlü bir şekilde başveren yapısal büyük ekonomik krizden çıkmak için bir yandan çalışanların ücretlerine, sosyal haklarına (yakın örnek ülkemizdeki kıdem tazminatı) saldırırken diğer yandan yeni sömürü alanları peşine düşecektir.
Çalışanlar için son günlerin moda deyimiyle “bıçak kemiğe” dayanmıştır. Artık daha hakları için meydanlara, sokaklara çıkmaya başlamıştır. Buna devletin vereceği cevap polis gücü, yetmediği yerde asker gücü ile karşı durmak olacaktır; ama bıçak kemiğe dayandı: Kaos
Yeni sömürü alanları çok daralmıştır ve bu alanlara saldıran çok fazla güç vardır: Kaos
Kaoslar yeni ve daha güçlü kaoslara davetiye çıkaracaktır.
Ve en büyük kaos: 3. Dünya Savaşı…
Sonrası?
Hiç kimse bilemez…
Dr. Nedim İnce
Altınoluk / 23. 08. 2011
Son yorumlar