Biyolojik ritim, insanın içsel bir merkezi tarafından idare edilen, günlük, yani 24 saatlik periyotlarla döngüsel bir şekilde tekrarlanan fizyolojik değişiklikler ve onun açığa çıkardığı davranışlardır.
İnsanın biyolojik ritmi, dışsal ritimle uyum içinde olduğunda kusursuz bir şekilde işlemesine olanak tanır ve bu da ruh ve beden sağlığını sorunsuz südremesine katkı sunar.
Biyolojik ritmi, beyinde Hipotalamus adı verilen bölgede, göz sinirlerinin çaprazlaştığı yere yakın Suprakiyazmatik Nükleus isimli bir merkez düzenler. Ürettiği sinyalleri, hormonlar ve otonom sinir sistemi vasıtasıyla vücudun tüm organlarına gönderir ve bedenin 24 saatlik periyotlarda döngüsel bir ritim içinde işlemesini sağlar.
Günlük yaşamın pratik gerekliğine milyonlarca yıllık evrimin bir mirası olan 24 saatlik döngüsel biyolojik ritmin, ya da bir başka deyişle biyolojik saatin, döngüsel olması nedeniyle bir başlangıcı ya da bitişi yoktur. Biz gün ışığını başlangıç alarak alalım ki nedenini ilerleyen satırlarda bulacaksınız, bu döngüde neler oluyor ona göz atalım.
• 07.00 Kan basıncı yükselir
• 07.30 Melatonin hormonunun salgılanması durur
• 08.30 Organların çalışmaları hızlanır
• 10.00 Dikkat doruğa çıkar
• 14.30 Koordinasyon kapasitesi pik noktasındadır
• 17.00 Kalp damar sistemi ve kas gücü en üst düzeydedir
• 18.30 Kan basıncı tepe noktasındadır
• 19.00 Vücut ısısı en yüksek değerindedir
• 21.00 Melatonin salgılanmaya başlar, uykuya ve dinlenmeye hazırlık
• 22.30 Organların çalışması yavaşlar
• 02.00 Derin uyku
• 04.30 Vücut ısısı en düşük değerdedir
Biyolojik ritmin içsel kontrol merkezi Suprakiyazmatik Nükleus, günlük döngüsel biyolojik ritmi gün ışığına göre ayarlar.
Bu da anlaşılır bir şeydir. İnsan milyonlarca yıl gündelik yaşantısını gün ışığına göre sürdürmüştür. Ta ki sanayi üretiminin insanları gece gündüz çalışmaya mecbur kılanı kadar. Bu nedenle sanayi toplumunun gündelik yaşantısında gün ışığı merkezi yerini terk etti. Dışsal ritim değişti. Topu topu iki yüz yıllık geçmişi olan bu dışsal ritim; milyonlarca yılda kurulan, gün ışığına bağlı içsel biyolojik ritim ile çatışmaya başladı ve aralarındaki uyum büyük ölçüde yara aldı.
Biyolojik ritmin en önemli parçası uyanıklık-uyku döngüsüdür. Bu döngü de uykunun çok önemli yeri vardır. Uyku; bağışıklık sistemini güçlendirir, büyümeyi sağlıklı hale getirir, organları dinlendirerek verimli çalışmalarını sağlar, bilinci besler, olumlu duyguların ebeliğini yapıp olumsuz duyguların yeşermesini engeller, beynin öğrenme gücünü ve uyum yeteneğini arttırır.
İç ritme uygun olmayan dış ritim, dengeyi bozduğunda biyolojik ritimde ilk etkilenen uyanıklık-uyku döngüsü olur ve uyku bozulur.
Uyku bozuklukları duygu durum bozukluklarına davetiye çıkarır; öfke, gerginlik, şiddete yatkınlık, dikkat dağınıklığı, dalgınlık, değersizlik, umursamazlık gibi… Depresyonu; majörü, minörü… Bipolar bozukluklar bu fırsatı kaçırmaz…
Asrın hastalığı depresyonun yaygınlığının birçok nedeni var kuşkusuz. Sakın ana neden biyolojik ritimle dışsa ritim arasındaki uyumsuzluk ve bununla birlikte yol açtığı uyku bozuklukları olmasın…
Diğer yandan, uyku bozukluğu, öğrenme güçlüğü, iletişim kurmada zorlanma gibi bilişsel sıkıntılara yol açarken; kendini kontrolü de zayıflatır, zira duygularımızın davranışlara yansımasını kontrol eden prefontral korteks aktiviteleri azalarak duygulanım merkezi olan Amigdala’ya gün doğar…
Zayıflayan bağışlık sistemine eklenen yeterince dinlenemeyen organların durumu hastalıklara adeta davetiye çıkarır; insanların daha çabuk ve sık hastalanmasına, acı çekmesine hatta yaşamını yitirmesine yol açabilir.
Zaten bozulmuş olan biyolojik ritimle dış ritim arasındaki uyumun; şu anda ülkemizde, Kış aylarında uygulanan Yaz saati ile daha da sıkıntıya girmiş olduğundan söz edebiliriz.
Yukarıdaki bilgiler, gün ışığına daha uzun zaman varken biyolojik ritmin aksine uyanmak zorunda kalan çocuk, genç, erişkin insanların; daha ilk dakikalardan itibaren gergin, öfkeli bir şekilde güne başladıkları sonucuna varmamızı kolaylaştırmaktadır. Gecenin sabaha en yakın, en karanlık, en soğuk döneminde sokaklara düşen küçük, büyük öğrenciler; analar, babalar; öğretmenler, şoförler; işçiler, memurlar, esnaflar ve daha niceleri…
Mutsuzluklarına, bağışıklık sisteminin zayıflamasını fırsat bilen soğuk havanın kolaylaştırdığı hastalıkların eklenmesiyle işin tadının iyice kaçacağını söylemek için ise kahin olmaya gerek yoktur.
Gecenin sabaha yakın en koyu karanlığı; biyolojik ritmin daha da bozulmasının doğurduğu dikkat eksikliği ve dalgınlıkla el ele verince; trafik ve iş kazaları başta olmak üzeri her türlü kaza riskinin artabileceğinden söz etmek mümkün olmaktadır.
Öğrenmede oluşturduğu zorluğun, iletişim kurmada yarattığı güçlüğün, gerginliğin ve öfke kontrolündeki azalmanın topluma nasıl yansıdığı ise ayrı bir mesele gibi durmaktadır…
Saatlerin erkenden normale alınması durumunda; güne, Güneş ışığı ile başlamamız olanak dahilinde olacak, biyolojik ritmimiz dışsal ritimle bir nebze uyumlanarak, yukarıda söz edilen birçok risk ve sorunun; daha başlamadan bitmesine imkan tanıyabilecektir.
Dr. Nedim İnce
Altınoluk / 12. 12. 2016
Son yorumlar