Bir askeri uçağımızın Suriye tarafından düşürülmesi sonrası zaten sıcak olan bölge kavrulmaya başladı.
Bir anda ülkemiz güvenliğinin ABD, İngiltere, Fransa, Almanya ve temel yapıtaşlarını oluşturdukları NATO tarafından ne kadar önemsendiğini gördük. Tümü bizi Suriye’den korumaya çok istekli olduklarını dile getirdiler.
Türkiye’ye hakkını koruması için önerilerde bulunurken bu süreçte arkamızda olacaklarını ve her türlü desteği vereceklerini yüksek sesle dillendirmeye başladılar.
Tüm bunlar yaşanırken Ergin Yıldızoğlu’nun bu senenin Ocak ayında Cumhuriyet Gazetesi’nde yayımlanan bir dizi yazısı aklıma geldi. Okuduğum dönemde ilgimi çekmiş ve aklımın bir kenarına not etmiştim.
Bu yazılar, bizzat ABD başkanı Obama tarafından ve Pentagon’da açıklanan “ABD’nin Yeni Savunma Stratejisi” ve İran politikasına nasıl yansıyacağı ile ilgiliydi.
Rapora göre ABD yeni savunma stratejisi ile aynı anda iki büyük savaşı birden sürdürme kapasitesine sahip olma ilkesinden bir büyük savaş, bir de yerel çatışmayı sürdürme kapasitesine sahip olma hedefine geçiyor. İleri teknoloji kullanan, çabuk hareket edebilen ve vur kaç taktiği uygulayabilecek özel kuvvetlerin ordu içinde ağırlığını arttırmayı hedefliyor.
Raporun birinci bölümünde ABD’nin ağırlığını Ortadoğu’dan Pasifik bölgesine kaydırdığını öğreniyoruz. Yine rapora göre ABD Ortadoğu’da güvenliği doğrudan sağlamaktan vazgeçmekte ve bunun yerini Körfez ülkelerine ve diğer ülkelerle yapacağı işbirliğini koymaktadır.
Ergin Yıldızoğlu; “…Yeni Savunma Stratejisi”, ABD’nin artık savunmaya çekilmeye başlayan konumunu koruyabilmek için “uzaktan dengeleme” stratejilerine giderek daha çok dayanmaya kararlı bir güç olduğunu düşündürüyor. Büyük güçler arası ilişkilerin, bir “hegemonya” altında kurulan “düzenden”, bir “güçler dengesi” ortamına geçmeye başlamasıysa, ekonomik mali kriz içinde çok tehlikeli bir döneme girilmiş olduğunu düşündürtmektedir.” Çıkarımın yaptıktan sonra güçler dengesi ortamının neler getirebileceği yorumunu bizlerle paylaşmaktadır.
“…Uzaktan dengeleme stratejileri, “güçler dengesi” politikaları, büyük güçler açısından iki vektörden oluşan, son derecede patlayıcı bir dış politika ortamının şekillenebileceğini düşündürüyor.
Birinci vektörde, rakip ülkeler arasındaki çelişkileri sürekli kaşıyan, yeni çelişkiler icat etmeye çalışan etkinlikler yer alır. Bu etkinlikler, gizli örgütlerin desteklendiği, istihbarat kuruluşlarının, askeri ve güvenlik bürokrasilerinin devlet politikalarını belirlemeye başladığı, hukuk düzeninin, “demokratik” teamüllerin hızla yok olduğu, Umberto Eco’nun “Prag Mezarlığı” yapıtında kurguladığından çok uzak olmayan bir dünyaya açılır.
Böylece, rakiplerin, bölgesel sorunlar içinde boğularak, küresel hesaplara girecek bir konuma ulaşmalarının engellenmesi amaçlanır. Rakip ülkeler (egemen sınıfları ve rejimleri), ülke içinde veya bölgesel düzeyde desteklenecek, hatta yaratılacak, siyasi istikrarsızlıklar, çatışmalar, savaşlar aracılığıyla ekonomik-askeri kaynaklarını ve halkları gözünde meşruiyetlerini tüketmeye zorlanır.
İkinci vektörde de, rakipler arasındaki çatışmalara son anda müdahale ederek avantaj elde etmeye yönelik, sürekli değişen ittifak arayışları yer alır. Böylece, giderek herkesin herkesle savaşmaya hazırlandığı, kaynaklarını, enerjisini bu çabalar içinde tüketmeye başladığı “Hobbesian” bir dünya “yeniden”(!) şekillenir…
Raporda, İran ve Çin’in birlikte anılması, Suriye’de sürmekte olan istikrarsızlaştırma operasyonu, Hamas’a değinilmezken Hizbullah’ın vurgulanması, bu gelişmelerin en yoğun bir biçimde Ortadoğu’da yaşanacağını düşündürüyor.”
ABD’nin yeni savunma stratejisini bu şekilde yorumladıktan bir sonraki yazıda İran’a nasıl yansıyacağını görmeye çalışan Ergin Yıldızoğlu’nun son paragrafı:
“…Ancak, bir üçüncü senaryo daha düşünülebilir. Bu senaryoda, İran bağımsızlığını koruyor; hatta nükleer silah imal ederek daha da konsolide ediyor. Çin, ambargoya katılmıyor. Bu durumdan cesaret alarak Hindistan’da İran’dan petrol ithalatını, ticari ilişkilerini geliştirmeye devam ediyor. Çin, Suudi Arabistan’la, Körfez ülkeleriyle ekonomik ilişkilerini geliştirmeye devam ediyor, ABD’yi bölgeden dışarı iten bir basınç oluşturmaya başlıyor. ABD açısından, denetimli (ya da salt) istikrarsızlık, Sünni-Şii çatışmasını kışkırtmak giderek tek uygulanabilir senaryoya dönüşüyor. İran ve Suriye’nin komşusu ve Sünni eksenin parçası olan Türkiye’yi, sizce bu senaryolar içinde neler bekliyor?”
9, 11, 18 Ocak tarihlerine Ergin Yıldızoğlu’nun yazdığı makalelerden derlediğimi bilgi ve yorumlar böyle.
Bu bilgi ve yorumlar günümüzdeki gelişmeleri anlayıp yorumlamamıza ışık tutabilir mi?
Karar sizin…
Dr. Nedim İnce
Mersin / 26. 06. 2012
Son yorumlar