Yazının başlığı size tanıdık gelmiştir. Bir dönem batılı televizyonlarda en çok izlenen programdı. Ülkemiz televizyonlarında yer bulması uzun zaman almadı.
Bir eve toplanan insanların 24 saatlik yaşantısı televizyon izleyicilerinin önüne sürülüyor ve seyircinin oyları ile gün be gün azaltılıp sonunda kalanlara çeşitli ödüller veriliyordu.
Bu olayda iki taraftan söz etmek mümkündür. Bir yanda kendi yaşamını gözler önüne seren, kendini ‘röntgenleten’ gönüllüler varken diğer yanda bunları büyük bir hevesle ‘röntgenleyen’ meraklı izleyiciler…
Uzaya atılan yüzlerce uydunun dünyanın her tarafını ‘röntgenlemek’ için kullanılması…
Yollara, kentlere, kasabalara handiyse köylere konan ve gelip geçen herkesi ‘röntgenlemeyi’; sağlayan, bununla yetinilmeyip 24 saat kayıt yapan MOBESE kameraları…
Kamu ve özel kuruluşlarda, mini minnacık işyerlerinde bile mutat hale gelen ‘güvenlik’ kameraları…
İnsanların yaşadıkları sitelerde, apartmanlarda hatta evlerinde kurdukları ‘güvenlik’ kameraları…
Çeşitli sosyal medya sistemleri üzerinden insanların en mahrem görüntü ve sırlarını ortaya saçmaları…
Bana yukarıdaki televizyon programını anımsattı.
‘Güvenlik’ kameraları ile yaşamın her alanı ve anı 24 saat ‘röntgenleniyor’ ve kayıt altına alınıyorsa bunda insanın gönüllüğü önemli rol oynuyor diye düşünüyorum.
‘Güvenlik’ görünür bahaneden öte bir şey değil gibi geliyor bana bu gönüllülükte…
Asıl olan: insanın kendini başkasında tanıması yanı sıra sosyal onay gereksinimidir.
Buna insanın kendini ve etrafını kontrol ihtiyacını da ekleyebiliriz.
Ve işin korkuncu; bu insani ihtiyaçları keşfeden her türlü otorite, gönüllü kontrolün ve onun kolaylaştırdığı biatın yollarını bulmuş oluyor…
Ve de böylece, Orwell’in 1984’ü, insanların bu gönüllü desteği ile kehanet olmaktan hızla uzaklaşıyor.
Son yorumlar