Cumartesi günü TSO Konferans Salonu içeriğinde bir kitap tanıtımı günü vardı. Güzeldi, çünkü salon hemen hemen dolmuştu.
Kitaplarını tanıtmak isteyen kalemşor aynı zamanda halen tıp mensubu bir kişi olup, son yıllar içinde sahip olduğu kiloları ile hafif ağır siklet ebadında bir er kişidir. Arkada kurdele ile bağlanmış saçları, bıyık ve de sakallı sıfatı dikkate alınınca, benim ilk gençlik yıllarımın fotoroman oyuncusu kıvamında olduğu anlaşılabilir. Belki de tek farklılığı renkli fular takmak yerine kravatlı bir gömlek giymiş olmasıdır.
Bilirim; gazetelere yazılar yazar, nerede bir radyo mikrofonu görse konuşur, denizciliğe de meraklıdır hani. Kentin neresinde bir salon varsa ve içinde de birkaç dinleyici, bizim ki oradadır. Dinleyici olarak değil be, konuşmacı olarak. Konuşacak konusu kalmamışsa organizatörlüğe soyunmuş ve diğer konuşmacıları bir şekilde salona sokmuştur. Ben de onun tezgâhından geçtiğim için biliyorum bunları!
Dr. Nedim İnce, otuz yıl önce teşrif etmiş Mersin’e. Hoş gelmiş, sefalar getirmiş ama yerinde rahat oturmamış. Gitmiş üniversite programlarına katılmış ve sporcu psikolojisi doktorası yapmış. Ulu Önder’in söylemi olan; “Ben, sporcunun zeki, çevik ve ahlaklısını severim!” vecizesini öğrenmesi üzerine, bari ben de sporcu olayım diye düşünmüş. Gönen Deresi sularında öğrenmesi eksik kalan yüzme sporunu geliştirmek bir yana, yelken sporuna merak salarak bir yelkenli tekne sahibi olmuş. Eşinin adını taşıyan ‘Hülya’ isimli kotra armalı tekne ile dünya turuna çıkmak hülyası suya düşmüş olsa da, Adriyatik Denizi macerası bile yaşamış çocukcağız.
Ulan oğlum az otur yerinde dense de anlamamış bizim ki, kalkmış yazar olmaya soyunmuş. Son tanıtımları yapılanlar dâhil beş kitap yazıvermiş tez elden; Mersin’den Hayata Dair Esintiler, Sağlık Olsun, Portreler, Uzaklardan ve Salınım.
Hastane, muayenehane, ameliyathane derken bu mekânlar dar gelmiş, bir de radyo ve TV konuşmaları eklemiş hayatına. Becermiş de kerata!
İngilizcem yeterli değil diye kafaya takmış sonunda da. Sanki Julia Andrews ile kırmızı halı üzerinde sarmaş dolaş yürürken, yeterince muhabbet edemem paniğine kapılarak Kanada’ya giderek dört ay İngilizce eğitimi almışmış. Almışmış diyorum, çünkü orada Mohikanların Son Prensi ile birlikte hovardalığa çıktıklarından kuşkulanıyorum!
Şimdi de kurtlandı gene, Ege sahillerine göç edecek, Altınoluk’ta çalışarak Ayvalık’ta yaşayacak! Amacı belli, Mersin’de çalacak kapısı ve konuşacak radyo mikrofonu kalmadı ya, şimdi namus belası ricat ediyor!
Güzel güzel kitap tanıtımı yapacak iken, ortamı veda havasına sokarak kederlendirmek nereden çıktı derseniz ki, ben de böyle diyorum; herhalde yaşı kemale erdiği ve beyninin içindeki tüm güzellikler kitaplara aktığından ne yaptığını bilemiyor artık!
Ne yapalım, idare edeceğiz; türkünün dediği gibi oğlan bizim, kız bizim!
Sevgili dostum, değerli, meslektaşım, kalem arkadaşım Nedim İnce, beni son muayene ettiği dakika “yetti artık, bıktım senden!” diyerek, emeklilik dilekçesini yazarak bir koşu yönetime iletti. Sanki ben; Altınoluk nere, Ayvalık nere bilemem sanarak terk-i şehir eyleyecek ve benden kaçacak aklınca. Kendisi kısa pantolonla kedi kovalarken, bendeniz o yörelerin tozunu atıyordum be. Yaz sıcağı bastırınca Mersin’e, rakı yanında papalina yemek için dizinin dibine varamayacağımı sanıyor, yanılıyor!
Bu nedenle işbu mektup asla bir veda mektubu olarak yazılmadı. Çabuk yerine var, düzenini kur ki, ben gelince ağırlığıma uygun olarak doğru ağırlanayım mealinde bir mesaj olarak kaleme alındı.
Nedim İnce Ağam kitap yazarda, gariban AK-ŞAKA boş durur mu, o da türkü yakar;
“Gidene dur demeyiz,
Düşmeyiz biz dalgaya
Angara’nın bebesi,
Dönüp bakmaz arkaya;
Ulus, Cebeci, Çankaya
Gardaş deriz kankaya!”
***
Veda konuşmaları yapılırken, bir zarif hanımefendi ki, kendisinin ameliyathane hemşiresi olduğunu söylemiş ve şöyle devam etmişti; “İşimi öğrenmem sırasında, özel yaşamımın sıkıntılı anlarında, iyi ve kötü günlerimde Dr. Nedim İnce bana daima destek olmuştu. Yani benim hayatıma dokunmuştu”.
İtiraf edeyim, Dr. Nedim İnce benim hayatıma değil ama birkaç kere bedenime dokundu. Ama bu dokunuşlar, kapalı kapılar arkasında ve tıbbi deontoloji kuralları içerisinde birer sır olduğu için ağzımdan tek kelime alamayacaksınız!
***
Sevgili Hülya ve Nedim, sizleri özlemle öperek yolcu edeceğiz, sıklıkla görüşebilmek umudu ile!..
Dr. ERDAL AKALIN
Son yorumlar