Ülkemizde son günlerde yaşananlardan sonra, mutluluk kelimesini kullanırken bile tedirgin oluyor insan ki mutlu bir hafta sonu söz konusu olunca bu daha da büyüyor.
Yine de hayat devam ediyor; acılar ve üzüntülerle birlikte mutluluk anları da yerini alıyor; belki de insanın yaşamını sürdürme konusunda en büyük itkilerden biri de bu oluyor.
Soyunu sürdürme, her canlının en güçlü içgüdülerinden biridir. Bu sayede canlı, kaçınılmaz olan ölüm karşısında kendini koruyamasa bile bir benzerini var ederek; ölüme galebe çalma çabasını sürdürmektedir.
İnsanlar evrimin üst basamaklarına tırmandıkça gelişen beyni sayesinde çevresine uyum sağlama becerisini kazanmış, hatta geliştirdiği teknolojiler aracılığı ile kendine uydurma yetenek ve olanaklarını var etmiştir.
Bunları yapabilmesinin en önemli araçlarından biri sosyal bir varlık olarak örgütlenmesidir. Bunun sonucunda kadın ve erkeğin bir araya gelmesi, birlikte olması sadece soyunu sürdürme içgüdüsü olmaktan çıkmış; sosyal hatta ekonomik bir eylem haline gelmeye başlamıştır.
Tarımla birlikte yerleşik hale geçen, besin üretiminde hem bir istikrara kavuşan, hem de ihtiyaç fazlası elde eden insanın; toplumsal örgütlenmesi daha karmaşıklaşmasıyla birlikte; sosyal ve kültürel ilişkileri daha girift hale gelmiş oluyordu.
Bu dönemlerde yavaş yavaş aile kurumu oluşmaya başlıyor; toplumun yönetilmesinde önemli yer tutan çok tanrılı dinler, aile kurumu için önemli kurallar getiriyor; bir yandan kurulmasını teşvik ederken bir yandan da dağılmasını zorlaştırıyordu. Yazılı tarihin başladığı Sümer, Eski Mısır, Hitit, Çin kaynaklarında, bundan söz eden belgelere oldukça sık rastlanmaktadır.
Tek tanrılı dinler de aile üzerindeki denetleme hakkını sıkılaştırarak sürdürmüş, bununla da yetinmeyerek nasıl kurulacağı, sürdürüleceğini de belirlemiş, hatta bazılarında boşanmayla bitmesine bile izin verilmemiştir.
Farklı bölgelerdeki ve kültürlerdeki toplumlarda evlilik kurumu farklılık gösterse de bazı temel ortak noktaları vardır:
• Evlilik, toplumsal bir kurumdur ve kurallarını toplumsal kurumlar belirler ki yakın zamanlara kadar bu kurum din olmuştur ve dünyanın birçok yerinde de hala olmayı sürdürmektedir.
• Evliliğin kimler arasında yapılacağını aileler belirlemektedir.
• Evlilikte neredeyse tek söz söyleyici erkektir.
• Evlilik ekonomik bir kurumdur; çeyiz, drahoma, başlık parası gibi araçlarla başlatılırken, karı-koca doğrudan üretime katılmakta ve çocuk yaparak yeni üreticiler de yetiştirmektedir.
• Evlilik için kız kaçırmak sıradan ve meşru bir şeydir.
• Topluluklar arasındaki düşmanlıklar kız alıp vererek törpülenmektedir.
• Hanedanlar arası evlilik bir devlet politikası aracı haline getirilebilmektedir.
Daha birçok şey de eklenebilir yukarıdakilere. Bu yazdıklarımdanyola çıkarak, evlenmede erkeğin, kadını kısmen seçme sansı olsa da kadının böyle bir hakkının olmadığını söyleyebiliriz.
Son birkaç yüzyıl, bilimde ve teknolojideki gelişmelerin ekonomiye yansıması, toplumsal yapıyı da etkiledi ve kadının edilgen rolü, kendisinin de verdiği mücadele ile değişmeye başladı.
Bu da ister istemez aile kurumuna da yansıdı. Büyük ailelerden çekirdek ailelere geçildi. Ailenin sosyal bir kurum olması değişmese de erkek ve kadın, kiminle yaşamını birleştireceğine karar vermede özgürleşti. Bir araya gelme kararı ailelere ve ekonomik gerekçelerden çok sevgi ve beğeniye dayanmaya başladı.
Bu bir yandan evliliklerin özgürce kurulmasının önünü açarken, daha mutlu birlikteliklere yol vermekte, yine çiftlerin mutsuzlukları kronikleşince özgürce boşanmalarına da olanak sağlamaktadır.
Yine de binlerce seneden bu yana süzülüp gelmiş gelenek ve göreneklerin bazıları devam etmektedir.
Bazı aileler evliliklere müdahale etme haklarından kolaylıkla vazgeçememekte ve gündelik gerçeklere uymadığı için sorun kaynağı olabilmektedir.
Kız isteme ritüelleri, nişan ve düğün törenleri gücünü kaybetmeden sürdürmektedir.
Bunca yazdıklarımın müsebbibi geçen hafta yaşadığımız mutluluk ve bunun kahramanları da Melis Zıpkınkurt ile Çağdaş İnce’dir.
Birbirlerini bir süredir tanıyan, beğenen ve seven Melis ile Çağdaş; yaşamlarını birleştirme kararlarını biz ailelere bildirince; bize de bu görevi yerine getirme sorumluluğu düştü.
Sevgili eşim Hülya ve oğlum Çağdaş’ın yanına, diğer oğlum Ulaş Singapur’dangelince çekirdekaile tamamlandı. Babaanne Şerif ve Dede Kemal İnce’nin katılımıyla büyük aile haline geldik. Rüçhan ve Recep Zıpkınkurt ile kızları Melis ve oğulları Berke’den oluşan çekirdek aileyi Anneanne Rana büyük aile haline getirmişti.
Büyük İnce ailesi, büyük Zıpkınkurt ailesinden sevgili kızlarıMelis’i, sevgili oğulları Çağdaş’a istedi. Olumlu yanıt hafta sonunun ilk mutlu anı ve böyle geçeceğinin işaretiydi. Törenin ister istemez yarattığı stres yerini kıpır kıpır bir sevince bırakmıştı.
Bundan sonra sevgili Rüçhan ve Recep Zıpkınkurt’un, her türlü teşekkürü hak eden, her türlü takdirin üstünde harika ev sahipliği başladı. Büyük ailelerin geri kalan üyeleri ve yakın dostlarının katılımlarıyla gerçekleştirdikleri nişan töreni kusursuz ve muhteşemdi. Sevgili Melis ve Çağdaş’ın mutlulukları görülmeye değerdi ve hepimize bulaştı; tören daha da güzelleşti.
Çekirdek aileler, çekirdek ailelere; büyük aileler, büyük ailelere karıştı ve mutluluklarda mutluluklara…
Ve Melis ile Çağdaş’ın evliliğe giden yolu; mutlulukla ve hep birlikte açılmış oldu.
Dr. Nedim İnce
Altınoluk / 25. 08. 2015
Son yorumlar