preload preload preload preload

Sağlıkta Dönüşüm


8th Aralık 2015 Köşe Yazıları 0 Comments

Sağlıkta dönüşüm adı ile hayata geçirilen proje 1980’li yılların ortalarından bu yana hazırlığı yapılan ve 2004 yılında gerçekleştirilmeye başlayan bir projedir. Sağlıkta dönüşümün omurgasını IMF ve Dünya Bankası’nın önerileri oluşturur.
Sağlıkta dönüşümün felsefesi neoliberal felsefenin bu alana uygulanmasıdır. Sağlık hizmetleri serbest piyasaya açılacak, devlet bu sektörden çıkacak; hizmet üreten değil hizmet vermeyi denetleyen olacak. Bunu biraz açtığımızda sağlık hizmetlerinin sermaye emrine verildiğini görürüz. Sermayenin beslendiği, semirdiği yegâne şeyin kar olduğunu bildiğimizden sağlık hizmetlerinin kar amaçlı verileceğini çıkarabiliriz bu gelişmelerden. Yani sağlık hakkı insan, yurttaş olmanın getirdiği doğal bir hak olmaktan, kamusal bir hizmet alanı olmaktan çıktığı, karın amaçlandığı; parası olanın sahip olabileceği bir hak haline geldiği düşüncesini geliştirebiliriz.
2004 yılında SSK Hastanelerinde çalışan sağlık personeli ‘sağlıkta dönüşüm’ ile kurum değişikliği şeklinde tanıştı. SSK’nın tüm sağlık kuruluşları personeli ile birlikte Sağlık Bakanlığı’na devredildi. Çalıştığı sağlık kuruluşunun göreceli özerkliği ortadan kalmış, doğrudan İl Sağlık Müdürlüğü’ne bağlanmıştı.
Kamuda çalışan hekimler ‘sağlıkta dönüşüm’ün ne getirip, götüreceğini düşünürken; performans denilen bir sistem ile mevcut ürettikleri sağlık hizmeti ile fazladan bir para kazanacaklarını keşfettiler: muayenehanelerinden vazgeçmeleri koşulu ile…
Muayenehane kahrını çekmeden, sadece onu kapatarak gereksinimlerini karşılayacak parayı kazanabileceğini gören hekimler önünü arkasını düşünmeden hızla bu haklarından vazgeçtiler. Hekimlerin hep birlikte çalışıp hastaneye kazandırdıkları paranın önemli bir kısmı muayenehanesini kapatanlara verilip onlar ödüllendirilirken, açık tutanlara da çok azı verilerek cezalandırılıyordu. Eşitlik hakkına haykırı olan bu durumu, birlikte eşit kazandığın parayı eşitsiz paylaşmak, çabucak kabullenen hekimler bir süre sonra eşit hale geldiler çünkü hemen hepsi gönüllü olarak muayenehanelerinden vaz geçtiler.
Süreç ilerledikçe sağlık çalışanlarından gelebilecek direnişler hesaba katılmış ve Sağlık Bakanlığınca gerekli önlemler alınmıştı:
· Muayenehaneler, paragöz, açgözlü hekimlerin soygun yeridir.
· Sağlık hizmet alanında yaşanan sıkıntıların hemen hepsi hekimlerin sağlık çalışanlarının tembelliği, görevi aksatması, hastayı hırpalaması sonucudur.
· Muayenehaneler kapatılmalı, sağlık personelin yaptığı düşünülen her hata anında bildirilip cezalandırılmalıdır.
Sağlık kurumları Sağlık Bakanlığı çatısı altında birleştirilirken sistemin özüne uygun başlatılan sağlık hizmeti satın alma sonucunda özel hastanelerin sayısı da hızla arttı. Bu bir yandan hekimleri memnun etti, sevinerek çalışacakları paralar öneriliyordu, diğer yandan da hastalar mutlu oldu çünkü artık ciddi bir fark ödemeden özel hastanelerden hizmet alacaklardı. Hoş kısa zamanda o özel hastanelerin belleklerindeki özel hastanelerden çok, aşina oldukları kamu hastanelerine benzediğini gördüler; yine de ileri bir adımdı onlar için.
Artık hastalar özel, kamu, üniversite tüm hastanelere sevksiz gidebiliyor ve sağlık hizmeti alabiliyorlardı. Üstelik gittikleri yerlerde daha da hoş karşılandıklarını düşünüyorlardı. Daha sık kontrole çağrılıyorlar, daha çok ve sık tahlil istenip; film, tomografi, MR çektiriliyor, daha çok ilaç yazılıyor, daha rahat tıbbi girişim ve ameliyat yapılıyorlardı.
Memnuniyet had safhadaydı: Onlar birer müşteriydi ve müşteri memnuniyeti her şeyden önce geliyordu. Gündelik hayattaki müşteri deneyimlerini sağlık hizmetlerine aktarmaları uzun sürmedi: yazılması için gönül rahatlığı ile uzatılan reçete taslakları, istenen tetkikler ve görüntüleme talepleri, başlıca göstergeleriydi.
Hekimler de değişen hizmet anlayışına uyum göstermeye başladılar. Performans demek para demekti ve performans verdikleri sağlık hizmetlerinin puanlanması sonucu toplanan puanlar karşılığı verilen para şeklinde kendini gösteriyordu.
Benzetmede hata olmaz ‘parça başı’ çalışan hekimler daha fazla çalışmaya başladılar. Sağlık Bakanlığı’nın istediklerini canla başla yerine getirme gayretine giriştiler.
Daha çok poliklinik açılıp daha çok hasta baktılar; istatistikler hem hasta sayısının hem de sene içinde polikliniğe gitme sayısının nasıl hızla arttığını bize göstermektedir.
Daha çok tahlil, film ve görüntüleme tetkikleri istediler.
Hekimlerin çalışma arzuları tıbbi girişimlere ve ameliyatlara da yansıdı. Çok daha fazla hastaya tıbbi girişimde bulunulurken çok daha fazla ameliyat da yapılmaya başlandı.
Ufak tefek sıkıntılar da yaşandı. Şişirildiği düşünülen faturalar, genişletildiği düşünülen endikasyonlar vb…
Hastaların hekime gitme sıklığı arttığında ve müşteri memnuniyeti ön plana çıktığında reçete sayısı yanında yazılan ilaç sayısı da arttı. İlaca ödenen paralar katlanarak yükseliyordu.
Yönetmelikler sık sık değiştirilerek yaşanan sıkıtılar aşılmaya çalışılıyor. Bu arada değişik kavramlar da öğrendik, SUT gibi…
Hangi ilacı hangi uzmanın ve hangi endikasyonlarla yazacağı otorite tarafından belirlenerek hekimlerin mesleki özerklikleri bir miktar daha azaltılmış oldu.
Bir yandan gelirinin ana kısmı kazandığı hizmet puanlarına bağlı olduğu için hekimler daha fazla hizmet etmek için çaba gösterirken, aynı çabayı gösteren meslektaşları ile rekabete giriştiler, diğer yandan sağlık ekibinin hekim dışı üyeleri performanstan yeterli pay alamadıklarını düşünerek hekimlerle ilişkisi limonileşti. Geniş tanımı ile iş barışı sıkıntıya girmeye başladı.
Yine ücretin büyük kısmının performans ödemelerine bağlı olması, yasal güvence altında olmaması nedeniyle hekimlerde gelecek kaygısı yaratmaktadır. Ve yapılan çalışmalarda bunun mutsuzluk olarak yansıdığı görülmektedir.
Mutsuz bir hekimin hastaya ne kadar odaklanabileceği sorusunun yanıtı açık hale gelmektedir.
Hastaların bir kısmı bir süre sonra bu aşırı ilginin sağlıkları için olmayabileceğini sezmeye başladılar.
· İlgi bana mı?
· Benden kazanılacak paraya mı?

Kafaları karışmaya ve önerilen tedavileri farklı kurum ve hekimlere tekrar tekrar sorma ihtiyacını duymaya başladılar.
Sağlıkta dönüşümün şu ana kadar gerek sağlık çalışanlarına daha da çok sağlık hizmeti alanlara avantaj sağlayacak kısımları uygulamaya kondu. Artan sağlık harcamaları bir şekilde karşılandı.
Sıra acıtacak kısma geliyor. Aynı sağlık hizmeti üretilse de her geçen sene azalan performans ödemeleri, istikrarlı bir şekilde geliri düşürmektedir. Hekimlerin umutsuz bir şeklide puanı, yani sağlık hizmeti üretmeyi artırarak toplam gelirlerini koruma çabasına, hastane birlikleri genel sekreterleri, hastane yöneticileri tam destek vermekte; sağlık hizmetlerinde nicelik her geçen gün niteliği biraz daha sıkıştırmaktadır.
Uygulanması ertelenen Genel Sağlık Sigortası yavaş yavaş hayata geçirilmeye başlandı ve hastalar şimdiye kadar yaşadıklarının bir serap olduğunu düşünür oldular.
Buraya kadar sürekli hastadan söz ettim; çünkü sistem tedavi edici tıptan para kazanmaktadır ve koruyucu sağlık hizmetleri ile insanlarının hastalanmasını engellemek eskisi kadar önemseniyor gibi durmamaktadır.
Bu zamana kadar, sermaye, para girdiği alanda kendi kuralarını işletti ve sağlık alanın da bundan muaf olmadığını her geçen gün görmekteyiz.
Son olarak sağlık, hizmetinin tıp biliminin kurallarından çok paranın kurallarına göre verileceğini hatta verilmeye başlandığını söyleyebiliriz: bunun nereye varacağını küreselleşen dünyaya bakarak anlayabiliriz.

  • Yorum Yaz

    * Required
    ** Email