Bu gün yaşamın ne kadar basit olduğunu, mutlulukların kaynağının çok küçük şeyler olabileceğini bir kez daha yaşadım.
Önce olayı anlatayım sonra nedenleri üzerine kafa yoralım. Vancouver’e gelmeden önce yemek işini benim yapmam gerektiği kararını vermiştim. Bir yandan kendim için bir şey yapmanın hazzını kolayca yaşayacak, bir yandan daha sağlıklı beslenme şansım olacak ve diğer yandan da cebime gereken şefkati gösterecektim.
Alışveriş becerisini, etiketleri inceleme sabrını yavaş yavaş kazanmaya başladım ve aradıklarımın çoğunu bulup satın alma kapasitesine ulaştım. Bilindiği gibi domates salçası yemek kültürümüzde çok önemli bir yer tutuyor ve ilk günlerdeki alışverişte sözlüğün de yardımıyla domates salçası aldıklarımın arasındaydı. Gelin görün ki birkaç gün sonra yemek yapmak için salça kavanozunu açtığımda karşıma domates sosu benzeri bir şey çıktı. Sonraki alışverişlerimde raflarda, salça diye aldığım türden domates ürünlerinden başka bir şey göremedim.
Artık salçasız yemek yapmaya karar verdim. Yapacak bir şey yoktu.
Bulutların arasından kendini gösteren utangaç Şubat Güneşinin davetine uyarak kendimi dışarı attım. Uzunca bir süre yürüyüş yapıp Güneşe saygı ve sevgilerimi sunduktan sonra yorgun argın dönüşe geçtim. Otele gelmeden, ona yakın, yol üzerindeki manav ağırlıklı küçük bir yerel markete uğradım. Rafları dolaşırken gözüme Tamek Ketçap çarptı. Tanıdık bir şeyi görmenin heyecanını yaşadım ama aradığım bu değildi. Ketçap varsa salça da vardır varsayımım doğru çıkmadı ilk araştırmamda.
Alışverişte öğrendiklerimin arasında aynı yerden birden fazla geçmem gerektiği vardı. Rafları ikinci kez dolandığımda içimden var gücümle haykırdım: Evraka, evraka! Buldum! Karşımda Tamek Salça Konserveleri duruyordu; biraz gerilerde kalmış, biraz sanki ne işim var benim burada mahcubiyeti içinde. Bir daha bulamam kaygısıyla burada kalacağım günleri hesap ederek 4 adet doldurdum kucağıma, tam ayrılırken arkamdan gelen bir ses, beni de al diyordu, dönüp baktığımda bana şişenin içinden gülümseyen süs biberlerini gördüm. Tamek süs biberi turşusunu sevinçle kucakladım. Kasaya doğru ilerlerken çalan müziğin ritmine kaptırmış kendimi dans ederken buldum.
Bir salça, bir biber turşusu bir anda beni kendimden geçirmiş ve müziğin coşkulu kollarına atmıştı.
Kasadaki kız elimdeki konservelere baktı şaşkınlıkla, sanırım sayısının çokluğuydu buna neden olan. Sevinçle; “benim ülkemin domates salçası” dedim. Diğerlerinden farklı mı diye gelen sorusuna “hem de çok farklı” diye yanıt verdim.
Rutinden kopup o zamana kadar biriktirdiğin kimliklerin gerek sende gerekse toplumda yarattığı beklentilerin uzağına düştüğünde zaten basit olan, bizim karmaşık hale getirdiğimiz o hayatın sadeliğini görebiliyorsun.
Ve bir Tamek salça, bir Tamek biber turşusu, sevinçle dansa davetiye çıkarabiliyor…
Dr. Nedim İnce
Vancouver / 16. 02. 2013
Son yorumlar