preload preload preload preload

Uzaklardan


12th Şubat 2013 Köşe Yazıları 0 Comments

Yapacağım uzunca bir yolculuk üzerineydi son yazı. Vancover’da öz konusu yolculuk sona erdi. Binlerce kilometre uzaklardan yazıyorum. Dilerseniz İstanbul’dan Vancouver’e gidişi kaleme alıp bir gezi yazısını paylaşalım.
Duygu durumu karışıkcana demiştim geçen sefer ve bu ruh hali ile sevgili kardeşim Osman’ın dikkatli sürüşü ile Atatürk Hava Alanı’na vardık. Sevgili eşim Hülya ve güzel oğlum Çağdaş halimi görünce son ana kadar yanımda kaldılar. Çağdaş’ın ısmarladığı biralar biraz gevşeme sağladı.
İnsanların milliyet fark etmeksizin emperyal yani doğrusal zamanın esiri olduğunu gördüm çoğunluğu İngiliz olan bir avuç yolcunun uçağa binerken sergiledikleri aceleci davranışlarından.
Neredeyse yarısı boş uçakla rahat bir yolculuktan sonra zamanında Londra’ya vardık. Kaptan pilot havada bastırarak gecikmeli kalkışta kaybedilen zamanı tekrar kazandı.
İniş ve biniş terminalinin aynı olması rahatlatmış olsa da obsesif yanım aktarmadaki biniş kapısını bulana kadar gerginliği sardı yine başıma; hele güvenlikten geçerken telaşım görülmeye değerdi; bereket İngiliz görevliler yatıştırıcı bir anlayış içindeydiler.
Bu yaşta işimi gücümü bırakıp tek başıma İngilizce peşinde Vancouver’a gitmem, duyanlar arasında şaşkınlık, gıpta ve takdir duyguları yaratmıştı ülkemde. Aktarmada uçağa binerken Kanada’ya gidiş nedenini sorgulayan kişide de benzer duyguları yarattığını bu sefer ben şaşkınlıkla izledim; Vancouver’a indiğimizde pasaport kontrolü yapan görevlide bu daha da arttı, çünkü o da benzer davranışları gösterdi.
Acentem olarak tüm işlemlerin peşinden koşan sevgili arkadaşım Levent Okuyaz kapının hemen dışında beni bekliyordu. Yabancı bir yerde olmanın soğukluğunu arkadaş sıcaklığı bir anda ısıtıverdi.
Sabah 9 da İstanbul’da başlayan yolculuğum aynı gün saat 19 da sona ermişti ancak saat fark nedeniyle 20 saat sürerek…
Arkadaşım beni otelime yerleştirdikten sonra gittiğinde koca dünyada tek başıma kaldığım düşüncesine kapıldım. Ve ilginç mi bilmem bundan çok huzursuz olmadım.
Ertesi sabah bu mevsimde buralarda nadirlerin nadiri olduğu söylenen berrak bir güneşin hoş geldin sıcaklığına uyandım. Odamın penceresinden görülen başı bulutlu karlı dağlara Toroslardan selam ilettim. Bunlar olurken sevgili Celal Soycan’ın iletisi başka bir sevinç yaşattı bana: kitap dosyalarım hızla kitap olmaya yol alıyormuş… Ve o anda radyodan yükselen Mendelson’un keman konçertosunun nağmeleri coşkumu daha da arttırdı. Ve de Levent taçlandırdı ziyaretindeki; “Bavulunda getirdiğin Güneş bu” esprisiyle tüm bunları.
Burada geçen şu iki günde anladım ki insan zorda kalınca kırık dökük İngilizcesi gündelik yaşantısını sürdürecek kadar dile geliyor ve etiketlerin etrafında dakikalar geçirerek alışveriş becerisini geliştirebiliyor.
Sizler bu yazıyı okurken ben kursa başlamış, buradaki hayatın içinde biraz daha erimiş olarak yeni heyecanlarımı sizlerle paylaşmak için sabırsızlanıyor olacağım.
Dr. Nedim İnce
Vancouver / 11. 02. 2013

  • Yorum Yaz

    * Required
    ** Email