Bu hafta tıbbi etikten kısaca söz etmek istiyorum. Bu yazıda geniş olarak Dünya Hekimler Birliğinin “Tıp Etiği El kitabı”ndan yararlandım. 2005 yılında kaleme alınan kitabın Türkçe çeviri ve yayma hakkı Türk Tabipler Birliği’ne verilmiş, 2006 yılında Dr. Murat Civaner’in çevirisi ile Türkçeye kazandırılmıştır.
Tıp etiğinin kurucusu Yunanlı hekim Hipokrat olarak kabul edilmektedir. Yaşadığı M.Ö. 5. yüzyıldan bu yana, tıbbın önemli bir parçası olan tıp etiği; o zamandan bu yana değişikliklere uğrasa da “Hipokrat Andı” temelinde günümüze kadar varlığını sürdürmüştür. Hekimlerin, hastalarının yararını kendi çıkarlarının üzerinde tutacaklarına ilişkin, topluma verdikleri söz üzerine oturan bir meslek olarak tıp kavramı, Hipokrat’a dayanır bu da etik ve meslek yapısı arasında yakın bir ilişki kurulmasına yol açar.
El kitabında etik tanımı ve etik ile ahlak arasındaki ilişki şu şekilde yapılmaktadır: “Etik tam olarak nedir ve bu tür sorularla uğraşan hekimlere nasıl yardımcı olur? Basitçe etik, ahlak konusunda, geçmiş, şu an ve geleceğe ilişkin karar ve eylemlerin dikkatli ve sistematik bir biçimde düşünülmesi ve çözümlenmesi ile uğraşır. Ahlak insanların karar ve eylemlerinin değersel boyutudur. Ahlakın dili ‘haklar’, ‘sorumluluklar’ ve ‘erdemler’ gibi isimler ve ‘iyi’ ve ‘kötü’, ‘doğru’ ve ‘yanlış’, ‘adil’ ve ‘adil olmayan’ gibi sıfatlar içerir. Bu tanımlamalara göre etik birincil olarak bilmekle ilgiliyken, ahlak yapmakla ilgilidir. Aradaki ilişki, etiğin, insanların belli bir yönde karar vermesi veya eylemesi için akla yatkın bir ölçüt sağlamaya çalışmasıyla kurulur”
Tıbbi etik öğrenilmesi gereken bir bilgidir. Temel kavramlarda sorun yok iken ilişkilerin karmaşıklığı nedeniyle tek tek olgularda etik açısından ciddi sıkıntılar yaşanabilir. Örneğin kişilere saygı, aydınlatılmış onam, mesleki gizlilik gibi etik ilkeler hasta-hekim ilişkisinin temelini oluşturduğu konusunda tam bir mutabakat varken; hekimler, hastalar, hasta yakınları ve diğer sağlık çalışanları belli bir durumda doğru davranışın ne olduğu konusunda anlaşmayabildiklerinde, bu ilkelerin hayata geçirilmesinde zaman zaman sorunlar yaşanabilmektedir. Etik öğrenim, hekimi güç durumları tanıma ve sorunlara akla yatkın ve de ilkeli bir biçimde yaklaşabilme becerileri ile donatır. Tıbbi etiğin diğer bir önemi de hekimlerin toplumla ve meslektaşları ile etkileşimi konusunda olumlu rol üstlenmesinden gelmektedir.
El kitabında hukuk ve tıp etiği arasındaki ilişki şu ifadelerle dile getirilmiş:
“Tıp etiği hukukla yakın ilişkilidir. Ancak etik ve hukuk aynı değildir. Etik sıklıkla yasalardan daha yüksek tutum standartları belirler ve ender de olsa hekimlerin, ahlaki olmayan eylemlerde bulunmalarını isteyen yasal düzenlemelere uymamalarını gerektirir. Ayrıca yasalar ülkeden ülkeye önemli biçimde farklılık gösterebilirken, etik tüm ülkeler için geçerli değerlere kaynaklık edebilir.”
Hukuk ve tıbbi etik arasında zaman zaman yaşanan ikilemleri ülkemizde de görmekteyiz. Anımsanacağı gibi, uzunca bir süre önce cezaevlerinde yapılan ölüm oruçları sırasında hekimler ve bürokrasi arasında yaşanan ikilemler buna örnek olarak gösterilebilir.
Bilimde ve teknolojide yaşanan son gelişmeler, Dünya’yı küçük bir köy haline getirmiştir. Kültürler, ahlaki değerler çok hızla birbiriyle etkileşim içine girmekte, ne yazık ki “küreselleşme” olgusu ile; ki bu sermayenin küreselleşmesidir, paranın yarattığı değerler hemen tümüne benzer biçimler vermektedir.
Sağlık hizmetleri de bundan payını almakta ve hızla piyasanın, paranın kurallarına açık hale getirilmekte ve bu kurallar hakim kılınmaktadır. Hipokrat’tan bu yana binlerce senedir gelişerek bu güne gelen tıbbi etik, bu kurallar tarafından daha da sıkıştırılmaktadır.
Sağlığın ticarileştiği günümüzde tıp etiğinin daha yaygın öğretilmesi, uygulanmasında daha yaygın çaba gösterilmesi sağlık hizmetlerinin selameti açısından bir zorunluluk gibi durmaktadır.
Son yorumlar