Kanada Genel Valisi Lord Stanley, 1888 yılında Stanley Parkını açarken bir dilekte bulunmuş, demiş ki:
“Bu yeryüzü cennetini kucaklıyor, asırlık ağaçlar altında her renkten, her inanıştan, her kültürden insanın hoşça vakit geçirmesini diliyorum.”
Bu gün, 125 sene önceki bu temenninin kent için bir yol haritası olduğunu ve buna titizlikle uyulduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz.
1860 yıllarında küçük bir bıçkı kasabası olarak okyanusa doğru uzanan bir yarımadaya kurulan kentin ilk ismi Granville’dir. Doğası, ılıman iklimi, doğal zenginlikleri nedeniyle büyümesi, giderek hızlanır; 1886 yılında şimdiki adını alır: Vancouver. George Vancouver 1771 yılında bu topraklara ayak basan ilk İngiliz kaptandır.
Avrupalı ilk yerleşimciler ağırlıkla İrlandalılar olmuş. Nitekim kentin geleneklerinde ve İngilizce aksanında İrlanda izlerini görmek mümkündür.
Şehrin kurulduğu bölge üç bir taraftan yüksek dağlarla çevrilidir. Bu Kanada’nın iç kesimlerindeki soğuk önünde bir set oluşturmaktadır. Dördüncü yani batı tarafında ise Pasifik Okyanusu bulunmaktadır. Ancak önünde ana karaya yakın ve ona paralel uzanan büyük bir ada bulunmaktadır. Yüksek dağlara sahip bu ada, okyanusun havasının yumuşayarak bölgeye ulaşmasına ve bulutların taşıdığı yağmuru sakin bir şekilde toprakla buluşturmasına önayak olmaktadır.
Ilıman yağmur ormanlarının boy atmasına olanak sağlayan bu bol yağışlı ve ılıman iklim doğal zenginliklerle birleşince bölge, insanlar için bir önemli bir çekim merkezi haline gelmektedir. Kanada hükümetinin uyguladığı göçmenlik politikasına, 125 sene önce çizilen yol haritasına uygun davranan kent yöneticilerinin ve sakinlerinin tutumları da eklenince bu çekim dünyadaki insanları da kapsar hale gelmektedir.
Kent merkezi çok katlı apartmanlardan oluşmaktadır. Ancak 2,5 milyonluk nüfusun çoğu yarımadanın dışındaki alanlara yayılmış ve tamama yakını müstakil evlerden oluşan bölgelerde yaşamaktadır. Büyükçe bahçeler içinde yer alan bu evlerin yine tamama yakını ahşap malzeme ile inşa edilmektedir.
Vancouver, Kanada British Kolombiya Eyaleti’nin en büyük kenti konumundadır. Eyaletin ekonomisinin kalbidir. Aynı zamanda da dünyadaki tüm renkleri barındırma özelliğine sahiptir.
Sokaklarında dolaşırken çok farklı insanlarla karşılaşmanız sıradan bir şeydir ve çok farklı dillerin konuşulduğuna tanık olmanız da…
İnsanların buraya gelirken kendi kültürlerini, dillerini, yaşam tarzlarını da beraberinde getirmektedir. Bu dünyanın dört bir yanında geçerli olan bir şey; buranın farkı, gerek uygulanan politikaların yarattığı olanaklar, gerekse sayılarının çokluğu sayesinde bu durumlarını kuşaktan kuşağa aktarabilmelerinde kendini göstermektedir.
Vancouver’da doğup İngilizce öğrenmeden büyüyüp, yaşayıp bu dünyadan göç edenlerin sayısının şaşırtacak kadar çok olduğu söylenmektedir. Kendi aralarında kurdukları yaşam buna olanak sağlamaktadır.
Yapılan bir çalışma kentin genelindeki restoranların 50 çeşit üzerinde mutfak barındırdığını göstermektedir. Bu nedenle kaldığım otel yakınlarında Afgan Restorandı görmem beni şaşırtmamaktadır.
Yaşanacak dünya kentleri sıralamasında sürekli üst sıralarda yer alan Vancouver’ın, birçok dile, dine, kültüre sahip insanın; yan yana, iç içe yaşadığı, kimsenin kimseye yan gözle bakmadığı bir şehir olduğunu söylemek mümkündür.
Bunu burada yaşayanlar söylüyor, kaynaklar böyle yazıyor ve gözlemlerim de aynı sonuca varıyor…
Ve bu kent bize bir kez daha gösteriyor ki insanların bir arada barış içinde yaşaması imkânsız değildir!..
Dr. Nedim İnce
Vancouver / 06.05. 2013
Son yorumlar