Gün geçmiyor ki bir doktorun saldırıya uğradığı haberi yer almasın gazete, televizyon, internet haber siteleri ve sosyal medyada.
Doktorlara saldıranlar kendine göre hep haklı bir neden ileri sürüyorlar; hastama bakmadı, hastama gereken ilgiyi göstermedi, hastamı iyileştiremedi, hastamı yanlış tedavi etti, çok lakayttı ve daha satırlarca uzatılabilecek benzeri bahaneler…
Hasta ve hasta yakını, çok az şey bildiği ve bildiklerinin de önemli bir kısmı yanlış olan sağlık alanında; olayın ‘ne olduğunu’ anlıyor, yargılıyor, karar veriyor ve o kararı uygulama hakkını kendinde görerek cezayı da kendi kesiyor: küfür, hakaret, tekme, tokat, sandalye, kaldırım taşı, bıçak, tabanca… Artık eline ne geçerse… “Doktor bu cezayı hak etmiştir ve çekmelidir.”
Ülkemizde son yıllarda belirgin olarak artan şiddetin ekonomik, sosyal, politik birçok nedeni var ki buna kafa yoran birçok insan tarafından yazılmakta, dile getirilmektedir. Alanı onlara bırakalım.
Şiddetin kadınlar ve sağlık hizmeti verenler üzerinde özellikle yoğunlaştığını görmekteyiz. Öyleyse ortak bir noktaları olması gerek diye düşündüğümüzde iki şeyi tespit edebiliriz; birinci olarak yıllarda iyice itibarsızlaştırıldıklarını, toplumun gözünden düşürüldüklerini görürüz, ikinci olarak da şiddete karşı savunmasız olduklarını… Bir şey daha görürüz aslında şiddet uygulayanı çıldırtan; kendisinden daha donanımlı olduklarını ve kendilerine daha fazla güvendikleri…
Dönelim doktorlara, hasta ve hasta sahibi özellikle acil servise geldiğinde büyük bir telaş ve endişe içindedir. Doktorlar ve sağlık çalışanları profesyonel bilgileri gereği hangi hastanın endişe verici olduğunu bilirler ki acile gelenlerin küçük bir kısmıdır bu, bu da davranışlarına yansır. Demek istediğim hasta ve yakını çok telaşlı ve endişeliyken doktor sakindir ve hastaya bakarken telaş içinde değildir. Bu da hasta ve hasta yakını tarafından ‘ burnu büyük, bizi önemsemiyor, lütfen bakıyor’ şeklinde algılanabiliyor. Buna hasta ya/ ya da hasta yakını tarafından istenen, beklenen iyileşmenin olmaması eklenince bu algı duyguya dönüşür ki bu genellikle öfkedir. Öfke de uygun koşulları bulursa kolaylıkla kendini şiddet olarak ifade eder.
Aynı süreçler poliklinikte, klinikte de yaşanabilir. Hasta ve hasta yakınlarının bilmesi gereken şey doktorlar uzun süren zahmetli eğitim sürecinde gerekli bilgi ve beceriyi kazanmış, onu yenilemek için de çaba göstermeye devam eden profesyoneller olduğudur. Doğru karar verebilmek için sakin, etkili birtedavi için de dingin olmaları gerekir. Bu tavırları umursamazlık değil aksine hasta için önemli bir kazanımdır; hızlı ve doğru tanıya etkin ve çabuk tedavi kararı zemini budur zira…
Diğer yandan doktorlar her hastada, hastanın ya da hasta yakının duyduğu endişeyi duyarsa bir haftaya kalmaz bedenen ve ruhen iflas eder. Kişinin yaşamında birkaç kez karşılaştığı durumla doktorlar bir haftada yüzlerce kez karşılaşmaktadır zira doğru beklenti değildir ve yaşama geçebilecek bir şey de değildir. Doktorların da hasta gibi, hasta yakını gibi bir insan olduğunu akıldan çıkarmamak lazım.
Doktorlar yorgun, doktorlar tükenmişlik içinde, doktorlar ‘parça başı’ çalıştırılıyor ve mutsuz. Doğru ama bunun müsebbibi hastalar değil.
Koşullar ne olursa olsun doktorlar hastanın telaş ve endişesini anladığını, farkında olduğunu karşı tarafa bir jest, bir kelime ile hissettirmesi gerekiyor. Anlaması yetmiyor, anladığını iletmesi gerekiyor ki ‘benim farkında, beni önemsiyor’ algısını oluştursun hasta ve hasta yakınında. Diğer yandan olabildiğincetanı ve tedavi konusunda bilgilendirmesi ve hastanın, yakınının doğru beklentilerine katkı sunması işi çok kolaylaştıracaktır.
Acilde yüzlerce hasta bakarken, poliklinikte bir birinin sırasını alma derdinde yüze yakın hastayla boğuşurken hele de uzman hekim bulan ama ona kayıt kuyutta destek olacak sekreter bulamayan bir sağlık sisteminde; kliniklerde gerçek dışı beklentilerle yatan hastaları tedavi ederken; kolaysa sen yap bu yazdıklarını diyebilir hekimler…
Doğru kolay değil ama görevimiz; yapmak için çaba göstermek durumundayız…
Bununla birlikte ve bunun yanı sıra çalışma koşullarımızı düzeltmek, itibarımızı korumak, kaybını telafi etmek, özlük haklarımızı düzeltmek, hastadan gerekli saygıyı istemek ve hastanın doğru bilgilendirilmesi, gerçekçi beklentiler oluşturulması için taleplerimizi bıkmadan usanmadan dile getirmeyi devam etmeli, mücadelemizi vermeliyiz; örgütlü bir şekilde meslek odalarımızda, sendikalarımızda…
Tabii ki en acil talep, en kısa zamanda hiçbir bahaneyle doktora, sağlık çalışanına (aslında tüm insanlara, canlılara da…) şiddet uygulanmasını kabul edilmediğini gösteren, uygulayanları süratle ve caydırıcı bir cezayla cezalandıran yasal düzenlemenin yapılıp yürürlüğe konmasıdır…
Dr. Nedim İnce
Altınoluk / 24. 07. 2018
Son yorumlar