Dr. Cafer Gürbüz’ü zaman zaman yazdığı mektuplarla konuk oldu bu köşeye; sizler için artık tanıdık bir isim.
Bir sohbetimizde zaman kavramından söz etti. Dedim ki ona Latin Atasözünü anımsatarak: Söz uçar yazı kalır…
Zaman ile ilgili düşüncelerinin uçup gitmemesi için o da oturdu yazdı ve bu köşenin bir kez daha misafiri oldu.
“8 Ocak 2012 Pazar günü Tarsus’ta sınıf arkadaşlarımla öğle yemeğinde buluştuk. Geçmiş günleri, asistanlığımızı, öğrenciliğimizi konuştuk. Hepimizin emeklilik yaşı çoktan gelmişti. Ancak hala çalışıyorduk. Gençler gelecekten bahsederlerdi, biz de gelecekten bahsettik. Bir farkla; bizimki emeklilik planıydı. Olsun… Gelecek için plan yapmak gençlik belirtisidir.
Neşe arkadaşım fotoğraf sergisi açacağını söyledi. Ben de ona Arslanköy’de kiraz çiçeklerinin fotoğraflarını çekmesini önerdim. Diğer arkadaşlarım kendilerinin de geleceğini söylediler. Ahmet, Osman, Vildan, Cemil ve Münevver hemen benden tarih istediler. Bense kesin tarih veremeyeceğimi söyledim, nisan da olabilir mayıs da olabilir dedim. Benim davetten kaçtığımı ima ettiler.
Zaman kavramında, başlangıçta anlaşamadık, arkadaşlarım çizgisel zamandan, bense, konumuz doğa olduğu için, döngüsel (dairesel) zamandan bahsediyordum. Ne demekti çizgisel zaman döngüsel zaman? Çizgisel zamana “emperyal “zaman da diyebiliriz. “Vakit nakittir” diyenlerin uydurduğu zaman. Vakit nakittir de kimin vakti, kimin nakdi idi? Sorun burada. Tavuklara bile öğrettiler vaktin nakit olduğunu; gece ışık yakarak daha fazla yumurta aldılar, tavuğun vaktini nakite çevirdiler. Güne bakan bitkisinin bile- çok verim alma adına-genetiğini değiştirerek sevdiği güneşe, utancından mı bilinemez, bakamaz hale getirdiler.
Çizgisel zamanın ruhu yoktur, 365 gün aynıdır. İşe gidersiniz, kışın da yazın da sabah saat 8 akşam saat 5 çalış. Saat, dakika, saniye nedir? Bunlar çocukluğumuzdan beri bize öğretilen daha doğrusu dayatılan sözüm ona “ zaman birimleri”. Ya 7 günlük haftaya ne demeli ( eski Babil’de 8 gündü hafta, Mayalarda 10). 5gün ya da 6 gün çalış bir gün dinlen. Yani vakit nakittir. Söyler misiniz saatin, dakikanın, haftanın karşılığı var mıdır doğanın döngüsel zamanında? Bunlar, batının ne mekân ne de zaman için ayırt edici hiçbir özelliği olmayan, dayattığı kavramlardır.
Biz insanlar evrenin (Makrocosmos), dünyanın bir parçası ve küçücük bir örneğiyiz( mikrokosmos). Doğanın döngüsel ritminden etkilenmemek olası değil. Yılın en kısa gününde de, en uzun gününde de aynı uzunlukta çalışıyor, aynı saatte yatıyor, aynı saatte kalkıyoruz. Bunlar içimizdeki ve doğadaki ritme uygun değil. Doğa, saatin hızıyla hareket etmesi için zorlanmıştır. Her şeye burnunu sokan, tik tak diyen saate uyum sağlamaya çabalıyoruz. Sabahları horoz sesinden rahatsız oluyor, tik tak diye öten horoz sesiyle uyanmayı tercih ediyoruz. Kendime soruyorum; acaba kentlerde daha çok görülen depresyon panik atak gibi hastalıkların kökeninde dairesel zaman- döngüsel zaman uyumsuzluğunun etkisi var mı?
Hâlbuki doğanın zamanı, yani döngüsel zaman öyle mi? Yılın 365 günü değişkendir. Ağaçlar buna en güzel örnektir. Kendi baharlarında çiçek açar, kendi yazlarında meyvelerini büyütür, kendi güzlerinde meyvelerini olgunlaştırır ve kendilerinin tayin ettiği tatil günlerinde de dinlenirler. Doğanın ritmine uygun yaşayan, aylara; yaya ayı, çıplak ağaç ayı, rüzgâr ayı, balık yakalama ayı, çilek ayı, gibi isimler veren, Kızılderililer kaç yaşındasın demez” Kaç bahar gördün?” diye sorarlar. Zamanı sorucunca da “saat zamanı ile 5” diye yanıtlarlar.
Çocuk döngüsel zamanın ürünüdür Masallarda hayvanlarla, ağaçlarla konuşur, onlarla dostluklar kurarlar. Karnı acıkınca yer, susadıkça su ister, uykusu gelince uyur, uykusunu alınca da uyanırlar. Bizler anne baba olarak çizgisel (emperyal) zamanı dayatıyoruz. Zamana göre değil, saate göre, yemek ye, saate göre yat, saate göre kalk vs…
Kendi yaşamımızın doğanın yaşamı ile kutsal uyumunu koruyalım. Hepinizi yalnız kiraz çiçeklerinin değil, tüm çiçeklerin ve kendi iç mevsimlerin fotoğrafını çekmeye davet ediyorum. Bekliyorum…”
Ben bu daveti doğanın bir parçası olduğumuzu anımsamaya ve bu bilinçle yaşamaya yapılmış bir çağrı olarak anlıyor ve sevgili dostuma teşekkür ediyorum.
Dr. Nedim İnce
Mersin / 15. 01. 2012
Son yorumlar