preload preload preload preload

Hasta – Hekim İletişiminde Hekim Rolü


19th Ağustos 2015 Köşe Yazıları 0 Comments

İki insan birbirinin farkına vardığı anda iletişim başlamaktadır. Bazen bir yön bazen diğer yön ağır bassa da iletişim iki taraflıdır. İletişim ile insanlar birbirlerine düşüncelerini, istemlerini, gereksinimlerini, bilgilerini, duygularını vb… aktarırlar.
Hasta hekim arasında iletişim ayrı bir önem taşır. Üstelik bu iki taraf içinde aynı derecede geçerlidir. Bu sayede tanı konacak, bu sayede tedavi başarılı bir şekilde uygulanacak, bu sayede kişi sağlığına kavuşacak ve sağlık durumu konusunda sağlıklı bilgi alacaktır.
Hasta hekim iletişiminin yeterli olmasını zorlaştıran bazı doğal engeller vardır;
• Hekimin konumu gereği iletişimde baskın taraf olması,
• Hastanın taşıdığı kaygılar nedeniyle durumunu ifade etmede, anlatılanları doğru algılamada zorluk çekmesi,
Bunların en önemlilerinden ikisidir.
Ayrıca hekimlerin eğitimleri sırasında çok yüklü tıbbi bilgi ve becerilerle donatılmalarına rağmen iletişim becerileri kazandırılmaları konusuna önem verilmemesi başka bir engel olarak düşünülebilir. Ancak bu doğal olmadığından düzeltilebilir bir durumdur.
Hekimin iletişim becerilerini kazanması çok önemlidir; çünkühastanın kendi hastalık öyküsünü dinleyerek, sorulan sorularla bunu derinleştirerek muayeneye başlayan hekimin attığı ilk adım, bu sürecin en önemlisidir ve iyi bir iletişim becerisi gerektirir. Tıp dilinde anamnezdenilen muayenenin bu ilk evresinin tanı ve tedavideki önemi yapılan çalışmalarla açık olarak gözler serilmiştir.
Örneğin bu konudaki bir araştırmada, 80 hastadan 66 sının tanısı anamnez ile konmuş ve bu tanılar muayeneden sonra %8, laboratuvar sonuçlarından sonra ise %9 değişmiştir. Yani sadece anamnezle hastaların % 83’de doğru tanı koymak mümkün olmuştur.
Yeterli ve etkin anamnez almada; etkili dinleme, doğru soru sorma, empati yapabilme gibi iletişim becerilerini kazanan hekimlerinin çok daha başarılı olacağı ve doğru tanıya büyük bir isabetle ve kısa zamanda ulaşabileceği bir gerçektir.
Yine hekimlerin hastalarını dinlemeleri üzerine yapılan bir araştırmada; hastaların hekime sorununu anlatırken ancak %23 ü sözü kesilmeden ilk konuşmasını bitirebilmiş ve ilk sözü kesme ortalama 18 saniyede gerçekleşmiş. Yine bu çalışmanın bize gösterdiği, sözü kesilen hastaların ancak %0.5 i sorununu sonuna kadar anlatma kararlılığını gösterebilmiştir. Bu da hekimlerin hastalarını dinleme becerilerindeki eksikliği göstermekte ve özel eğitime gereksinim olabileceğine işaret etmektedir.
Dinleme becerisinin kazanılması, dinelemeye önem verilmesi gerekli ama yeterli değildir. Hasta sorununu anlattıktan sonra bu soruna yönelik daha ayrıntılı bilgiler; doğru sorular sorarak alınabilir. Doğru soru sormak bu nedenle önemlidir. Soruların ‘Nasılsın?’ gibi hastanın kısıtlanmaksızın yanıt verebileceği açık uçlu sorulardan; ‘Karın ağrın karnın acıkınca mı oluyor?’ gibi net yanıtlar alınan kapalı uçlu sorulara doğru bir seyir izlemesi hastadan yeterli bilgi almayı kolaylaştırabilmektedir.
Hekimin hasta ile iletişimini zorlaştıran engellerden biri de hekimin teknik dil yani tıp terimlerinin ağırlıkta olduğu bir dil kullanmasıdır. Bu dili kullanmak hastaya ulaşmayı zorlaştırırken, hastadan bilgi almayı da kısıtlamaktadır. Hasta bir yandan söylenenleri yeterince anlamamakta, diğer yandan da hekimin başatlığını sözel iletişimde de hissedip sorunlarını aktarma konusundaki cesareti azalmaktadır.
Tıbbi terimlerden zengin dil kullanma, alınan eğitimin bir uzantısı olması yanında hekimleri tereddütlü hallerde hasta ile yüz yüze gelmekten de kurtaran bir durum olduğu düşünülmektedir. Diğer yandan ayrı bir yazı konusu olabilecek; hastaya nasıl ve ne kadar bilgi verilmeli sorusunun yanıtı net bilinemediğinde tıbbi terimlerden zengin dil zaman kazandırıcı bir yöntem olarak kullanılmaktadır.
Tıbbi terimlerden zengin dilin kullanılmasının gerekçesi ne olursa olsun sonuçta hasta ile iletişimi zorlaştırmaktadır.
Tüm bu hekimin hasta ile iletişimini sıkıntıya sokucu etkenler; sonuçta, hekimin hastayı anlamasını zorlaştırmakta, hastanın da hekime kendisini ifade etmesini güçleştirmektedir. Etkili ve yeterli bir anamnez alınamadığı için muayene sorunlu başlamakta ve tanı, tedavi sürecini olumsuz etkileme potansiyelini taşımaktadır.
Bu bilgiler ışığında, hekimlerin hasta ile iletişimlerindeki engelleri ortadan kaldırmak için özel bir çaba harcamaları gerektiği ortaya çıkmaktadır. Tıp fakültelerinden başlayacak bu özel eğitimin, ihtisas dönemi de dahil mesleğin her aşamasında sürmesinin öneminden rahatlıkla söz edebiliriz.
Hasta hekim ilişkisinin verimli işlemesini engelleyen bazı hasta kaynaklı nedenler ise önümüzdeki haftanın yazısı konusu olacaktır.

  • Yorum Yaz

    * Required
    ** Email